RİYA (GÖSTERİŞ)
‘Riya’, kişinin ‘başkaları görsünler’ diye bir davranış içine girmesi, bir
(nafile) ibadeti gösteriş için yapmasıdır.
Bu,
işte, davranışta ve ibadette gösteriştir. Salih bir ameli Allah (c.c.)
rızasını kazanmak için değil, insanların beğenisini, onların hoşnutluğunu
kazanmak için yapmaktır.
Bu
şekilde gösteriş yapanlara ‘riyakâr’ veya ‘mürai’ denir.
Riya, samimiyetsizliğin, ikiyüzlülüğün, kişiliksizliğin bir sonucudur. Bazı
zayıf karakterli insanlar, ya bir dünyalık elde etmek, ya bir makama çıkmak,
ya da şöhrete ulaşmak için başkalarına şirin görünmeye çalışırlar. Onların
hoşuna gidecek davranışlarda bulunurlar. Oldukları gibi değil de yaranmaya
çalıştıkları kişilere göre görünürler, ortama göre hareket ederler.
Riyakâr, Allah )c.c.) rızası için yapması gereken ibadeti, kullar görsün
diye sergilediğinden dolayı bu davranışında iki yalan vardır:
1.
Allah (c.c.) için yapması gereken davranışı kullar için yaptığından dolayı,
2.
Allah’ın vermesini beklediği bir karşılığı kullardan beklemesinden dolayı.
Kur’an-ı Kerim, riyayı münafıkların önemli bir özelliği olarak saymaktadır:
“Gerçek şu ki, münafıklar (sözde) Allah’ı
aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldat (malarıyla başbaşa koy)andır. Namaza
kalktıkları zaman isteksizce kalkarlar. İnsanlara karşı riya (gösteriş)
yaparlar ve Allah’ı çok az anarlar.” (Nisa
sûresi, 4/142.)
“Şu namaz kılanların vay haline ki onlar, namazlarından gaflet
ederler (kıldıkları namazın değerini bilmez, ona önem vermezler). Onlar
gösteriş (için ibadet) yaparlar.” (Maun
sûresi, 107/1-7.) Samimi mü’minler ise:
“Sevdikleri yemekten yoksula, yetime v e tutsağa hiçbir karşılık, hattâ
teşekkür dahi beklemeden sırf Allah rızâsı için yedirirler:”
Riya’nın zıddı ihlâs’tır. İhlâs, dünya menfaatlerini düşünmeyip her şeyi
yalnızca Allah rızâsı için yapmak demektir ki, ihlâs ile yapılmayan hiçbir
ibadet, Allah katında makbul değildir. Dinin ruhu ihlâstır, yani ibadetin
yalnız Allah’â yapılmasıdır. Başka bir gaye ile yapılan ibâdette ihlâs
yoktur. İhlâs bulunmayan her ibâdet de kabul edilmez. İhlâs’ın karşıtı olan
Riyâ, haramdır, gizli şirk sayılır.
Kehf Sûresinin 110’uncu âyetinde:
“Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa, iyi amel yapsın ve
Rabbine (yaptığı) ibâdette hiç kimseyi ortak etmesin.”
buyurulmuştur. Peygamber (s.a.v.) de “Kulun, halkın
beğenisi için değil, yalnız Allah rızası için yaptığı ibadette kurtuluş
bulunduğunu” vurgulamıştır. Bir hadislerinde de: “Allah
buyurur ki: Kim benim içim yaptığı bir işe benden başkasını ortak ederse
onun şirkiyle baş başa bırakırım. Ben ortaklıktan uzağım, zenginlerin
zenginiyim.”(Müslim, İbn
Mâce, Müsned.) buyurmuştur.
Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Allah’ın
gölgesinden başka bir gölgenin olmadığı Kıyâmet gününde, Allah’n arşının
gölgesinde bulunacak olan yedi kişiden biri de sağ eliyle verdiği sadakayı
sol elinden gizleyen insandır.” (Buhâri,
Müslim, Tirmizi, Nesâi, Müsned.)
Hz
Ali (r.a.) demiştir ki: “Riyâkâr kişinin üç özelliği vardır: Yalnız kaldığı
zaman tembelleşir, halk arasında dinçleşir. Övülürse amelini artırır,
yerilirse azaltır.”
Riyanın Dereceleri
İmam
Gazali, riyanın dört derecesini saymaktadır:
1.
En ağır riya çeşidi; hiçbir sevap
beklentisi olmadan gösteriş için ibadet etmek. İnsanların yanında abdestsiz
namaz kılmak gibi.
2.
Biraz allah rızası olsa da ibadeti
gösteriş için yapmak. Tek başına olsa o ibadeti yapmaz.
3.
Gösteriş ce sevap niyeti eşit olan
davranışta bulunmak. Bu şekilde amel işleyenin ameli boşa gider.
4.
İbadetini insanların duymasından sonra
daha da artırmaktır. Böyle birisi, insanlar duymasa da ibadetini yapar.
Ancak riya kokusu olduğu için bu şekilde yapmak hatadır.
Riyâ’nın açık ve kapalı olanı vardır. Kişiyi ibadete sevk eden riyâ, açık
riyâ’dır. Özellikle bir karşılık bulmak için yapılan ibadetler, daha da açık
riyâ’dır. Kapalı riyâ kişiyi ibadet ve amele sevk etmese de ameli
kolaylaştırır. Örneğin her gece güçlükle gece namazına kalkan kimsenin,
misafirin yanında daha çabuk ve kolaylıkla namaza kalkması, kapalı
riyâ’dır. Bu kimse yalnız misafirin görmesi için namaza kalkmıyor ama,
misafirin görmesi, namaza kalkışını kolaylaştırıyor. Bel ki o yüzden biraz
erken kalkıyor.
Bundan da kapalısı, amelde hiç rolü olmayan, kalpte gizlenen riyâ’dır. Her
zaman yaptığı ibadeti halkın görmesini istemesi, kapalı bir riyâ’dır. Çoğu
kul vardır ki ihlâslıdır, riyâ’dan hoşlanmaz, çok ibadet eder ama insanlar
onun ibadet ettiğini öğrenince buna sevinir, içi rahat eder. İşte insanlar
ibadet ettiğini gördüğü zaman duyduğu bu sevinç kalpteki bu gizli riyâ’dan
kaynaklanmaktadır. Çünkü insanların görmesiyle hiç ilgilenmeseydi, onların
görmesinden sevinç duymazdı.
Riyâ, kalpte, ateşin çakmak taşında gizlenmesi gibi gizlidir. Bu gizli riyâ,
insanlar ibadetini gördüğü zaman kişiye ferahlık verir. O kişi bu durumda
içinde uyanan sevinci reddetmelidir. Eğer reddetmezse bu hal, gizli riyâ
damarını besler, kuvvetlendirir, harekete geçirir, kişiyi daha açık riyâya,
amelini açıkça söylemese de üstü kapalı anlatmaya sevk eder. Belki sözle bir
şey söylemez ama ibadetini gösterecek davranışlar yapar: Boynu bükme, sesi
kısma, ağlama vs. gibi.
Kul, ihlâs ile bir ameli (ibadet ve eylem) yapmaya niyet eder, sonra içine
riyâ gelirse bu duygu ya işi yapmazdan önce veya yaptıktan sonra gelebilir.
Eğer işi yaptıktan sonra içine gösterme arzusu gelir, fakat göstermezse bu
duygu ameli bozmaz. Çünkü amel, riyâdan uzak olarak ihlâs ile
tamamlanmıştır. O gelen düşüncenin bir etkisinin olmayacağı umulur.
Özellikle kişi amelini sözle veya fiilen göstermeye yeltenmemiş, yalnız
yaptığı iş, Allah’ın iradesi uyarınca tesadüfen görünmüş ise kalbine gelen
sevincin ona bir zararı yoktur. Ama işi ihlâs ile yaptıktan sonra kendi
isteği ile göstermiş, yahut sözle anlatmış ise bunun sonucundan korkulur.(İhyâ.)
Gösteriş için Kur’an okuyanlar, geçinmek ve insanlar kendisine Alim desinler
diye ilim öğrenenler, dinini alet ederek dünya çıkarı sağlamaya çalışan
istismarcılar, insanlara ‘ma’rufu’ (iyiliği) emredip kendileri yapmayanlar
ve benzerleri şiddetle eleştirilmektedir.
|