YAKÎN
Aksine ihtimal olmayan, şüphenin zıddı bir mana taşıyan yani kesinlik derecesinde yerleşmiş sağlam ve güvenilir bilgi demektir. Bir terim ve ıstılah olarak yakin; vakaya uygun düşmek şartıyla sabit ve kesin inanç manasını da ifade eder.
Yakinin çeşitli ilim dallarıyla ilgisi vardır. Meselâ; mantıkta yakin; sağlıklı bir akıl için hiçbir şüpheye yer bırakmayan kesin bilgiyi ifade eder. Bu tür bilgide şüpheye yer olmadığı gibi derece farkı da yoktur. Yani, yakin’in dereceleri olamayacağı için, tabiat ilimlerinde, metafizikte, matematik veya manevi ilimlerde yakin derecesindeki bütün bilgiler birbirine eşittir. [1]
Mantıkta yakîn; aklın, akıl yürütme ve ispatlamaya inanmasıdır. Çünkü mantıkta bir aksiyomdan veya bir prensipten sonucun akıl için, o aksiyom ve prensibin kendisi kadar değeri vardır. İslam mantıkçıları yakini tasdik türleri başlığı altında ele alırlar. Buna göre; tasdik, iki kavram arasında bir bağ kurmaktır. Bu bağ ile iki kavram ya birbirlerine yaklaştırılır ve uzaklaştırılır. Meselâ ‘ateş sıcaktır’ önermesinde ateş ile sıcak kavramları birbirine yaklaştırılmış ‘buz sıcak değildir’ önermesinde de buz ve sıcak kavramları birbirinden uzaklaştırılmıştır. Buna göre, bu tür yaklaştırma ve uzaklaştırmada zihin dört türlü durumda bulunabilir, yani dört türlü tasdik mümkündür. Bunlar; yakin (kesin bilgi), taklit, cehl-i mürekkep ve zandır. İşte, akıl yukarıda gösterilen iki kavramı birbirine yaklaştırma ve uzaklaştırmada bir tarafı seçmede kararlı ise ve seçilen taraf da uyuyorsa, böyle bir tasdik veya bilgiye yakin (kesin bilgi) denir. [2]
Psikolojik olarak yakin; bir hükmü şüpheden uzak olarak doğru kabul eden durumu ifade eder. Bu durum apaçık veya herhangi bir şekilde delillendirilip ispatlanmış bir hükme bağlı olabilir. Bunlardan birinci durumdaki yakin’e bedihi (apaçık), zaruri bizzat yakin denir. Keza, psikolojik olarak tabii yakin veya hissi yakin denilen şey de, aklın, duyu organların verilerine uygun inanmasıdır. ‘Cisimler vardır, güneş parlatır’ önermelerindeki kesin bilgiler böyledir. Aklın, aksiyomlara ve akıldan çıkan ilk prensiplere inanması da metafizik yakindir.
Tasavvufta ise yakinin üç kısmından söz edilir.
A- İlme’l-yakîn: Bu, bilgi durumundaki kesinliktir, düşünmekle elde edilir. Mesela, suyun denizdeki varlığına dair bilgimiz böyledir.
B-Ayne’l-yakîn: Görmeden veya gözlemden meydana gelen kesin bilgidir. Mesela; deniz kenarında duran bir kişinin su hakkındaki bilgisi bu tür bir bilgidir.
C-Hakka’l-yakîn: Bilme ve görmenin her ikisini de içine alan bilgidir. Denize girip yıkanan kimsenin bilgisi böyle bir bilgidir. [3]
Görüldüğü gibi yukardaki sıralamada bilgi derecesinde kesinlik, görme derecesinde kesinlik ve insanın bizzat iç kavrama yoluyla elde ettiği bilgiler tarzındaki kesinlik olmak üzere kesin bilginin çeşitleri gösterilmek istenmiştir. Tasavvufta ‘tatmayan bilmez’ ifadesiyle de anlatılmak istenen bilgi çeşit (yakîn), en çok arzu edilen kesin bilgidir.
Şüphenin zıddı olan yakîn (kesin bilgi) de subjektif ve objektif olmak üzere iki çeşit ortaya konmuştur. Subjektif yakîn; bu tür kesin bilgiye sahip olan kimse, onu bir başkasına aktaramaz. Mesela, bir kimsenin kendinde hissettiği bir duygu böyledir. Objektif yakîn ise, bir takım sebep ve öncüllere dayanır ki; bu tür yakini bilgi kendisi başkalarına da zorunlu olarak kabul ettirir. Çeşitli ilimlere ve mantığa dair kesin bilgiler (yakinler) böyledir.
Yakini (kesin) bilgi konusunda Gazzali şöyle der;
Yakîni bilgi, bilinen şeyin kendisinde hiçbir şüphe bırakmayacak tarzda ortaya çıkan bilgidir. Bu tür bilgide yanılmaya ve vehime asla yer yoktur. Yakini olmayan bilgilerin hiçbirine tam güvenilmez ve bunlar yakini ifade etmezler. [4]
Yakîn, her şeyin kaynağını, nereden geldiğini bildiğinden dolayı hiçbir şeye şaşmamak, gönül bağlamamaktır. Yakîn, mevârid (hâller, tecellîler) geldiği zaman kalbin sükûn ve istikrara kavuşmasıdır. Yakîn, ilmin gereklerine uyarak kendisine işaret edileni (Allah'ı) düşünmektir.
Kerametlerin görünmesi, yakîn derecesinde iyice yerleşip kuvvet kazanmaktan ileri gelir. Yakîn makamını düzeltmeden kulun, Hak ile sohbeti sahîh olmaz. Yakîn makamında bulunan kulun üzerinde ne şüpheden, ne iç karışmasından, ne de istidlalden (akıl yürütmeden) eser kalmaz. Açıkça görmek, insanda bu gibi şeyleri yok eder. Yakîn, düşüncelerin, durularak huzur ve mükâşefeye dönüşmesidir. Yakînin olduğu yerde itiraz ve kuşku olmaz. Yakîn, ancak şikâyeti atmakla hasıl olur.
[1] İsmail Fennî Ertuğrul, Lügatçe-î Felsefe, İstanbul, 1341, s.91
[2] Necati Öner, Klasik Mantık, Ankara, 1974, s.169-170
[3] Cemil Saliba, El-Mu’cemu’l-Felsefiyye, Beyrut, 1982, II.588
[4] Gazzali, El- Munkız Mine’d-dalal, Beyrut, 1967/64