VELÂ

Velâ, arada herhangi bir şey bulunmaksızın bitişiklik, yan yana olma ve yaklaşma anlamlarına gelir. Aynı kökten gelen vilâyet yardım; velâyet ise bir işi yüklenme, emirlik, yönetim ve yetki anlamındadır. Bu nedenle babaya çocuğun velisi denir. Aynı şehirde oturanların meşru haklarını koruyan veli’ye vali denmektedir ki, dilimizde bu anlamda kullanılmaktadır. Şehrin valisi, o kentte oturanların tümünün velisidir.

İslâm edebiyatında bir deyim olarak kullanılan vela kelimesi, Allah’ı (c.c.), Peygamber (s.a.v.)’i ve onlara inanan mü’minleri veli, dost, yakın, sırdaş ve aynı zamanda işlerini emanet edebileceği yetkili bilmek demektir. Bu yetkilerin verildiği kimseye de veli denilmektedir. Veli’nin Arapça çoğulu ise Evliyâ’dır.

Velâ kökünden gelen bir başka kelime de Mevlâ’dır. Mevlâ, anlam olarak velâ ve velâyet kelimelerine yakındır. Ancak Mevla’nın bir çok anlamı vardır. Bunların içerisinde dost, efendi, sahip, azat edilmiş köle, Rabb, yardımcı ve iyilik yapan anlamları daha yaygındır. Velâ kelimesinin Kur’an’daki kullanımları ise şöyledir;     

Eğer (imandan) yüz çevirirlerse, bilin ki Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır! [1]

Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır! [2]

Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.

Oysa sizin mevlânız Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır. [3]

Veli olmak, veli olunan üzerinde hak ve yetki sahibi olmayı gerektirir. Velâyetin doğasında bu vardır. Yalnız bu veli edinilen üzerinde bir baskı ve hükmetme değil, aksine her açıdan onun iyiliği için çalışma, onun için gerekli yardımı yapma yetkisidir.  Allah (c.c.) mü’minlerin velisi olarak onlara hidayet verir, onları karanlıklardan (Nur’a) aydınlığa çıkarır, onlara elçiler gönderir, kitaplar indirir, yardım eder, destekler, korur, gözetir, affeder ve rahmetiyle her yönden onları kuşatır.

Allah (c.c.) Kimlerin Velisi Değildir?

Allah (c.c.) mutlak anlamda velidir, dost ve yardımcıdır. Ancak bu veli olma sınırlı bir veliliktir. Kur’an’ın haber verdiğine göre, kullardan bazıları Allah’ın (c.c.) veliliğini kaybederler. Onlar kendi yanlış seçimleri, kendi yaratıcılarına karşı isyanları ve yaptıkları kötü ameller yüzünden bu ilâhî dostluğu elde edemezler.

1- Allah (c.c.) sapıklıkta olanların velisi değildir. Bir kısım insanlar Allah’ın (c.c.) gönderdiği elçilere ve onların haklı çağrılarına rağmen sapıklıkta direnirler. Allah (c.c.) böylelerini kendi sapıklıkları ile baş başa bırakır. Onların bir başka velisi de olmaz. [4]

2- Allah (c.c.) kendisine karşı kulluk etme konusunda büyüklük taslayan müstekbirlerin (kibirli zorbalar) velisi değildir. [5]

3- Allah (c.c.) kötülük yapanların, fenalıkta bulunanların dostu ve yardımcısı değildir. [6]

4- Allah’tan (c.c.) gelen hakkı ve dini inkâr eden kâfirler Allah’ın dostluğunu kaybederler ve lânete uğrarlar. [7]

5- Kendilerine Hakk’ı batıldan ayıran bir ilim, hak bir davet geldikten sonra tutku ve arzularına uyanlar Allah’tan (c.c.) başka dost ve veli bulamazlar. [8]

6- Allah (c.c.), iman nimetinden sonra inkâra sapan ve dinde ikiyüzlü davranan münafıkların velisi (dostu) değildir. Onlar yeryüzünde kendileri için bir yardımcı da bulamazlar. [9]

7- Allah (c.c.), inkâr ederek ya da şirk (ortak) koşarak hak dinden yüz çeviren, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen ve yeryüzünde haksızlık yapan zalimlerin velisi değildir. Zalimler ancak birbirlerinin velisidirler. [10]

   İnsanlardan Kimler Veli Edinilmez?

Müslümanlar da insanlardan bazılarını kendilerine veli (dost, yardımcı) edinemezler. Çünkü Allah (c.c.) müslümanlarla diğer insanlar arasında olması gereken velâyetin sınırlarını çiziyor, mü’minlere kimden fayda kimden de zarar geleceğini haber veriyor.

1- Kur’an, İslâm’a karşı savaşan ve müslümanlara düşmanlık besleyen kitap ehlinin veli (dost) ve sırdaş edinilmesini yasaklıyor; Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. [11]

Başka dinden olanlar, özellikle yahudiler ve hıristiyanlar müslümanların dostu olmazlar; onlar ancak birbirinin dostu olur, birbirini desteklerler. Zaman zaman müslümanlara yaklaşmaları, kendi menfaatleri bunu gerektirdiği içindir. Müslümanların bunu unutmamaları ve kendi aralarındaki dostluğu güçlendirmeleri zaruridir.

Müslümanların arasına sızan iki yüzlüler, felaket tellallığı yaparak onları, kafirlere yöneltmek isterler; iman ehlinin bunlardan da sakınması gerekmektedir.

Şüphesiz ki bu velilik yasağı, müslümanların diğer dinlere mensup insanlarla ekonomik, siyasi ve sosyal ilişkiler kurmamaları ve kapalı bir toplum olmaları anlamında değildir. Karşılıklı hak ve sorumlulukların yerine getirilmesi koşulu ile elbette ki her türlü ilişkiler sürdürülecektir.

2- Müslümanlar, kendi din kardeşlerini bırakıp Kur’an’ın kâfir dediği kimseleri veli edinemezler. [12]

Hatta mü’minler, küfrü imana tercih eden, İslâm’dan yüz çeviren anne-babaları bile olsa onları veli edinemezler. [13]

Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? [14]

Kâfirleri ve müşrikleri dost edinememe konusu Kur’an-ı Kerim’de sık sık zikredilen ve üzerinde durulan bir konudur. Yahudi ve Hıristiyanların müminlere dost olamayacağı, müslümanların da onları dost edinmemeleri gerektiği ısrarla belirtilmiştir. Zaruret sebebiyle işbirliği ve dayanışma yapılabilir; ancak bu, dostluktan farklı bir ilişkidir.

3- Kur’an, Şeytanın da veli edinilmesini yasaklıyor. Onu veli edinen şüphesiz büyük zarara uğrar. [15]

4- İnsanlara hiçbir yararı ve zararı olmayan putları veli haline getiren müşrikler büyük bir yanılgı içerisindedirler. [16]

5-Tapınılmak için uydurulan tanrılar, totemler ya da kendini tanrı yerine koyan, Allah’ın (c.c.) hükümleri yerine kendi hükümlerini uygulayan tağutlara da veli (dost) gözüyle bakılmaz. Kur’an şöyle buyuruyor;

Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar. [17]

6-Allah’ın (c.c.) gazap ettiği topluluklarla da velâyet bağı kurulamaz. Çünkü onlar yaptıkları büyük hatalarla yoldan çıkmışlar ve Allah’ın gazabını hak etmişlerdir. Müslümanların bunları dost edinmesi düşünülemez. [18]

7-Müslümanların düşmanı oldukları gibi, Allah’ın (c.c.) ve O’nun dininin de düşmanı olan müşrik kimselere veli olunmaz. Allah rızası için yola çıkmış mü’minler, haktan ayrılmış bu insanlara veli gözüyle bakamazlar. [19]

8-Dinde ikiyüzlü davranan münafıklar da müslümanlara veli olamazlar. Mü’minler, çevrelerinde münafıkların zararlı faaliyetlerini gördükleri, onların müslümanları aldatıp çıkar sağladıklarını bildikleri halde onları veli-dost edinemezler. Toplumun velâyetini (yönetim yetkisini) de bu iki dinli kimselere emanet edemezler. [20]

İslâmi yönetim sisteminde ulü’l-emr’in diğer adı veliyyü’l-emr’dir. İşin velisi anlamındaki bu deyim oldukça anlamlıdır. Mü’minlerin din ve dünya işlerinin emanetini yüklenen emir ve yetki sahipleri, onların velâyetini almış, onların velileri durumuna gelmiş kişilerdir. Bu velâyet hakkının da gerçek Veli olan Allah’ın (c.c.) hükümlerinin uygulanması ile elde edileceği açıktır. İman etmeyen ve müslümanların inançları doğrultusunda gitmeyenlere bu işleri yapma veliliği verilemez.

Şunu da hatırlatmak gerekir ki, mü’minlerin dışındaki insanların veli-dost edinilmemesi asla kötü muamele, hak ihlâli ve sürekli kavga demek değildir. Aksine dinimiz, bütün insanlara iyi muamele etmeyi emrediyor. Ancak velâyet bağı iman ile oluşan bir bağdır. Müslümanlar inkârcılar ile bir arada yaşayabilirler ama işlerini onlara emanet etmemeleri, onları sırdaş ve veli edinmemeleri gerekir.

 



[1] Enfal suresi, 8 / 40

[2] Hacc suresi, 22 / 78

[3] Âl-i İmran, 3 / 149-150

[4] Şûrâ suresi, 42 / 44

[5] Nisâ suresi, 4 / 173

[6] Nisâ suresi, 4 / 123

[7] Fetih suresi, 48 / 22, Ahzab suresi, 33 / 64–65

[8] Bakara suresi, 2 / 120

[9] Tevbe suresi, 9 / 74

[10] Şûrâ suresi, 42 / 8

[11] Mâide suresi, 5 / 51

[12] Âl-i İmran suresi, 3 / 28

[13] Tevbe suresi, 9 / 23

[14] Nisa suresi, 4 / 144

[15] Nisa suresi, 4 / 119

[16] Rad suresi, 13 / 16

[17] Bakara suresi, 2 / 257

[18] Mümtehine suresi, 60 / 13

[19] Mümtehine suresi, 60 / 1–2

[20] Nisa suresi, 4 / 88–91