VADİNDE DURMAK

‘Vadinde durmak’, verilen sözde durmak ve onu yerine getirmektir. Vaad, dilimizde vaad etmek veya söz vermek diye de ifade edilir. Dinimiz, mensuplarına vaadinde durmayı emreder. Kişinin İslam’ını tamamlayan hususlardan biri de budur. Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde vaad ve ahitlerin yerine getirilmesi, Müslümanlara emir olarak bildirilmiştir. Bunun için her müminin, gerek Allah (c.c.)’a verdiği sözleri yerine getirmekte ve gerekse diğer müminlerle ve hatta mümin olmayanlarla yapmış olduğu sözleşmelerinde, anlaşmalarında dürüst davranması, onun dini ve ahlâki kişiliği açısından gereklidir.

Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsmail bu  vasfıyla tanıtılır. "Kitapta İsmail'i de an. Muhakkak ki o, vaadinde sadıktı ve Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdi[1] 

Bir kısım âlimlerimiz, vaadini yerine getirmemeyi şu mealde ayette zikredilen duruma benzetmiştir: "Yapamayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında pek büyük bir gazab sebebidir[2] 

Kur'an'da ahitlerin yerine getirilmesiyle ilgili birçok ayet vardır. Bir tanesini mealen kaydediyoruz: "Ahdi de  yerine getirin.  Muhakkak ki ahidden dolayı mesuliyet vardır." [3]

Bazı âlimler, kişinin vaadini, kendisi üzerine bir şehadeti olarak değerlendirmiştir. Vaadin yerine getirilmesini bütün ulema dinî bir emir olarak değerlendirmiş, fakat farz olmadığını söylemiştir. Ancak, şunu da belirtelim ki, bazı âlimlere göre, mevzu üzerine varid olan ayet ve hadislerin delaleti, onun vacib olmasınadır. Böylesi şiddetli vaidlerle vaade riayet emredilirken, vaade uymamanın kerahet-i tenzihiyeye hamli, bazılarınca çelişki olarak değerlendirilmiş: "Hele bir bakılsın. Vaadden dönmeye haram derken vaade uymak vacib değildir denebilir mi veya uyulması vacib olmayan bir vaadi tutmamakla günaha girilir denebilir mi?" denmiştir.

Şu halde vaadi yerine getirmenin vacib olduğunu söyleyen de olmuştur. Bazı Malikî âlimler: "Vaad bir sebebe bağlı ise, o vaade uymak vacibtir, değilse değildir" demiştir. Sözgelimi kim: "Benimle  evlenirsen sana şunu  alacağım" dese, o da kabul etse bu vaadin yerine getirilmesi vacibtir."

Vadinde durmak, kişinin, doğru, dürüst ve güvenilir bir kişi olduğunu gösterir. Vadinde durmanın karşıtı, vadini bozmak, sözünde durmamaktır. Dinimiz vaadini bozup sözünde durmayanı münafığa benzetmektedir. Bu özelliğin münafıkların temel özellikleri arasında yer aldığını ifade etmektedir. “Onlar ki, söz verip antlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.” [4]

Hadiste de sözünü tutmamak, münafıklık alâmetlerinden biri olarak zikredilmiştir. İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar." [5]

Sözünde durmama vasfının özellikle İsrailoğulları’na ait olduğunu pek çok ayette görmekteyiz. “Hani bir vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah'tan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.” [6]

Bir şair diyor ki:

“Bir şeye ‘Evet’ dediğin, yani söz verdiğin zaman onu tut, yerine getir. Çünkü o verilen söz, özgür ve kişilik sahibi bir insan üzerine borçtur. Yok, eğer vadini yerine getiremeyeceksen ‘evet’ yerine ‘hayır’ yani ‘yapamam’ de ki rahat edesin. Böylece de insanlar sana yalancı demesin.”

Bir şeyi vaad ederken “İnşallah” yani “Allah dilerse” sözünü söylemeyi unutmamak gerekir. Zira bu istisna (yani hükümden çıkarış) söze eklenirse, söz zamanı geldiği halde aksi olursa insanı yalandan kurtarır. Ama bu kutsal terimleri de istismar ve sömürü aleti yapmamak gerekir. [7]



[1] Meryem Sûresi, 19/54.

[2] Saf Sûresi, 61/3.

[3] İsra Sûresi, 17/34.

[4] Bakara Suresi, 2/27.

[5] Buharî, İman 24; Müslim, İman, 106; Tirmizî, İman, 14.

[6] Bakara Sûresi, 2/83.

[7] A. Rıfat, Tasvîr-i Ahlâk, 124.