UBÛDİYET

Ubûdiyet, Allah’a kulluk demektir.

“Ben insanları ve cinleri, ancak bana kulluk etmeleri için yarattım”  [1] âyeti, cinlerin ve insanların, yalnız Allah’a kulluk için yaratıldıklarını bildirmektedir.  İnsan, olgunluk yaşına erdiği andan itibaren ölünceye kadar Allah’a ibadet etmekle yükümlüdür.

Asıl görevi kulluktur. Diğer işler, kulluk için kuvvet bulmak ve bunu rahatça yerine getirebilmek içindir. 

“Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et.”  [2] âyeti, Peygamber’e (s.a.v.) ve dolayısıyla her ferde ölünceye dek Allah’a kulluk yapmayı öğütlediği gibi; “Ailene namazı emret ve namaz (ın zorluğuna) katlan. Biz senden rızık istemiyoruz, seni besleyen biziz.”  [3] âyeti de aile bireylerini ibadete alıştırmayı, ibadetin, rızık kazanmaktan da önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Çünkü rızık, bedenin gıdası, ibâdet ise ruhun gıdasıdır. Bedenin ömrü geçici, rûhun ömrü ise süreklidir.

Bedenini beslemeyen, kısa bir ömrü kaybetmişlik hissiyatı içindedir. Fakat rûhunu beslemeyen, ebedî mutluluğunu kaybetmiştir. Bundan dolayı rûhun gıdası olan ibâdet, bedenin gıdası olan rızıktan önde tutulmuştur.

Allah’a inanmak ve O’na kulluk etmek, yüksek ahlâkın temelidir. Gözümüzün iliştiği her varlık, her tabiat olayı, evrenin insanlar için olağan üstü akıl sahibi bir yaratıcının var olduğunu gösterir.

Bu ince düzen kendi kendisine meydana gelemez ve kör bir rastlantının eseri olamaz. Her şeyi ince bir hesap ve dengeye göre yaratan Allah, dünyadaki yarattıkları arasında insana akıl vermiş ve bununla insanı tabiata hâkim kılmıştır. Kendisine bu kadar nimetler verilen insan elbette başıboş bırakılmamıştır. Bu nimetleri veren Allah’a şükür ile sorumlu tutulmuştur. Allah’a şükür O’na kulluk etmekle olur. İnsanın Allah’a kulluk etmesi, yine kendi yararınadır.  Çünkü Allah’a kulluk, insanı dünyada kötü işlerden çekip kurtardığı gibi onun âhirette de sonsuz mutluluğa ermesini sağlar.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yedi kişi vardır ki Allah, Arş’ın gölgesinden başka gölgenin olmayacağı Kıyâmet gününde onları, Arşı’nın gölgesi altında bulundurur. Âdil devlet başkanı, Allah’a kulluk ile yetişen genç, Allah için birbirini severek bir araya gelen ve ayrılan iki kişi, gizlice Allah’ı anarak ağlayan kişi, güzel bir kadın kendisini çağırdığı halde ona “Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” diyen adam ve Allah yolunda gizlice sadaka verip, sağ eliyle verdiğinden sol eli haberi olmayan kişi.”  [4]

Ebu Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edilen bu hadiste "Şâbbun neşe'e fî ibadeti rabbihi" ifadesi, hadisin bir çok rivayetinde "... fî ibâdetillah" şeklindedir. "Allah'a kulluk içinde serpilip büyüyen genç" demek olmaktadır. Yani gençlik yıllarını namazlı-niyazlı dindar bir çizgide geçiren genç, Kıyametin dayanılmaz sıkıntılarından ilahî koruma ile kurtulacaktır.  

Ebû Ali ed-Dakkak diyor ki: “Kulluktan daha şerefli bir makam yoktur. Müslümana kulluk isminden daha yüksek bir isim bulunamaz. Bundan dolayı Allah, Peygamber’in (s.a.v.), dünyada en şerefli vakti olan Mi’rac gecesindeki halini kullukla nitelendirerek : “Şanı yücedir O Allah’ın ki geceleyin kulunu, Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksâ’ya yürüttü”  [5] buyurmuştur. Eğer kulluktan daha değerli bir isimlendirme olsaydı, peygamberini onunla isimlendirirdi. [6]

Muaz İbni Cebel (r.a.)den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"- Ey Muaz! Allah'ın kullar üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?"

- Allah ve Resulü iyi bilir.

"- Hiç bir şeyi ortak tutmaksızın Allah'a kulluk etmeleridir... Kulların Allah üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?"

- Allah ve Resulü iyi bilir.

"- Onlara azab etmemesidir." [7]

Hadisimizden de anlaşılacağı üzere, “Allah'ın, kulları üzerinde ki hakkı, sadece O' na kulluk etmeleridir. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise onlara azab etmemesidir"  şeklinde de rivayet edilmiş bulunan hadîs-i şerif, Allah'ı bir bilip sadece ona kulluk etmenin yani inanç ve davranış olarak Allah'ı birlemenin (tevhid), kullukta temel ilke olduğunu belirlemektedir.

Allah'ı bir bilip sadece ona kulluk yapmak, insanlığın yaratılış gayesidir. Bunu Allah Teâlâ açıkça bildirmiştir: "Ey insanlar!. Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbınız’ı birleyip ona kulluk ediniz!" [8]

Bu yüzden Hz. Âdem’den beri bütün peygamberlerin ortak çağrısı, tevhid ilkesine inanç, söz ve davranış olarak sahip çıkmak olmuştur. "Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve putlardan sakının" diye emretmesi için her millete bir peygamber gönderdik" [9] ayeti, bu hakikati gözler önüne sermektedir.

Allah'ın hakkı, kulların Allah'a karşı yerine getirmekle mutlak yükümlü oldukları şeydir. Onu da sevgili Peygamberimiz, "hiç bir şeyi eş-ortak tutmaksızın Allah'a kulluk etmek" olarak belirlemiş bulunmaktadır. Hadisimizde geçen "kulluk etmek" tabiri, Allah'ı birlemek ve o inançla sadece O'na kulluk yapmak demektir.

Kulluk, Allah sevgisinin gayesi ve hedefi, Allah'a itaatin, O'na boyun eğmenin ve her şeyiyle teslim olmanın en son makamıdır. Kulluk, Allah'tan başkası için kullanılmayan ve sadece Allah'a has olan bir mertebedir. Kulluk, yalnızca Allah'a yapılır. Onun için Fatiha Suresinde "yalnız ve sadece sana ibadet eder, kulluk yaparız" [10] buyrulur. Ve Allah, başka her günahı affettiği halde, ibadette, kullukta şirki asla affetmeyeceğini bildirir. [11]

Kur'ân'ın çeşitli ayetleri, Peygamber Efendimizin kulluk makamlarının en üstünü, en şereflisinde bulunduğunu bildirir. Cenab-ı Hak, şu makamlarda onu kullukla niteler:

a. Muarızlara meydan okuma makamında: "Eğer kulumuz Muhammed'e indirdiğimizden şüphe içindeyseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin" [12]  buyrulur.

b. İsrâ makamında: "Eksiklikten uzaktır o Allah ki, geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüttü" [13] buyrulur.

c. Davet makamında: "Allah'ın kulu Muhammed kalkıp O'na yalvarınca, O'nun üzerine üşüşüp neredeyse keçe gibi birbirlerine gireceklerdir  [14] buyrulur.

Bu ayetler, Peygamberimizin kulluktaki öncülüğü, üstün mertebesi, dünya ve ahiretteki şerefli mevkiine işaret eder.

Mevlânâ da şöyle söyler:

“Ben kul oldum, kul oldum kul. kulluk vazifemi hakkıyla yerine getiremediğim için mahcûbiyetimden başımı önüme eğdim. Köle olanlar âzâd edilince sevinir. Ben ise sana kul ve köle oldum, diye sevinirim yâ Rabb!”

Bir başka sûfi de: "Kul, Allah’tan başkasına kul oldukça gerçek kul olamaz" der.

Bu tür bir kulluk anlayışına erenler, ihtiyaçları olsa bile, başkalarını kendilerine tercih ederler. Sırf dünyevî olan şeylerden sıyrıldıktan sonra maddî menfaat bahsinde kendilerine tercih etmişlerdir.

 



[1] Zariyat Sûresi, 51/58.

[2] Hicr Sûresi, 15/99.

[3] Tâhâ Sûresi, 20/132.

[4] Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikâk 24, Hudûd 19; Müslim 91,  Muvatta 14, ; Tirmizî, Zühd 53.

[5] İsra Sûresi, 17/1.

[6] bkn. Kuşeyrî

[7] Buharî, Tevhîd 1, Cihad 46, İsti'zhan 30; Müslim, İman 48–49; Tirmizî, İman, 18.

[8] Bakara Sûresi, 2/21.

[9]  Nahl Sûresi, 16/16.

[10] Fatiha Sûresi, ¼.

[11] Nisa Sûresi, 4/48.

[12] Bakara Sûresi, 2/23.

[13] İsra Sûresi, 17/1.

[14] Cin Suresi,  72/19.