TEVFİK

Allah’ın kulun yararına olan şeyi yapmayı dilemesi ve kulu, kendisinin beğeneceği, razı olacağı şeyleri sevmeye dilemeye ve yapmaya muktedir kılması; kendisinin beğenmeyeceği gazab edeceği fiillerden ikrah etmesidir. Bu sevdirme ve nefret ettirme eylemi Allah’ın işidir. Kul, sadece bu eylemin ortaya çıktığı mahalden ibarettir. “Nitekim Yüce Allah size imanı sevdirdi, küfrü, fıskı ve isyanı size kötü gösterdi. İşte doğru yolda olanlar, öyle kimselerdir. Allah lutuf ve nimetiyle onlara güzel şeyleri sevdirmiş, kötü şeyleri çirkin göstermiştir. Allah bilendir, halimdir.” [1]

Mamafih Tevfik, Allah’ın kullara, rızasına uygun işleri yapma kudreti vermesi ve bu konuda onu başarılı kılması demek olduğu için ‘Hızlan’ın tersi bir anlam içermektedir. Hızlan ise, Allah’ın günah işlemesi için kula kudret ve imkân vermesi kulun da gücünü günaha ve şerre yöneltmesi sebebiyle onu ilahi rızaya uygun işler yapmakta başarısız kılması manalarına gelir.

Bir ayette “Eğer O (Allah) sizi yardımsız bırakırsa, kim size yardım edebilir?” [2] buyrulmuştur. Ayetin yorumunda küfrün, Allah’ın ‘hızlan’ının, yani kulu terk etmesinin; imanın ise O’nun tevfikinin, yani imana muvaffak kılmasının neticesi olduğu belirtilir. Allah insanı esirgerse O’nun yardım ve kudretiyle kendisinde iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti üstün gelir. Fakat kendi haline bırakırsa bu da onun hevasını artırır ve sapıklığına yol açar.

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):

"Allah Teâla hazretleri bir kulun hayrını diledi mi onu isti'mal eder!" buyurmuştu. Kendisine: "Onu nasıl istimal eder?" diye soruldu.

"Ölümden önce salih amel işlemede muvaffak kılar!" buyurdu." [3]

Bir başka rivayette hadis şöyle devam eder: "...Sonra kişiyi bu hayır amel üzerine kabzeder.

Kişi niyeti, iyi bir davranışı gibi Rıza-ı İlahi’yi çekebilecek bir fiille, hakkında Allah'ın hayır murat etmesine istihkak kazandı mı "kişiyle kalbi arasına giren" [4] Hak Teala onu hayra yönlendirmekte, hayırlı ameller yapmaya muvaffak kılmakta, o bu hal üzere iken ruhunu kabzetmektedir. İyaz merhumun "Sizden hiçbirini ameli cennete sokmayacaktır. Cennete Allah'ın rahmetiyle gireceksiniz" hadisini açıklarken kaydettiği şu mülahazalar, sadedinde olduğumuz hadisi aydınlatır: "Allah'ın taate, hidayeti, (imkân, sağlık, şuur vs. vererek) amelde bulunmasına yardımı Allah'ın rahmetindendir. Hayır işleyen kimse, bunlara kendi ameliyle müstahak olmaz. Bunlar hep Allah'ın fazlı ve rahmetiyledir."

İbnu'l-Cevzî der ki: Bu durumdan dört sonuç ortaya çıkar:

1) Amel için tevfik(yardım), Allah'ın rahmetindendir. Eğer Allah'ın sebkat eden rahmeti olmazsa, kurtuluşa sebep olan iman ve taat hâsıl olmaz:

2) Kölenin hâsıl ettiği menfaatler efendisine aittir. Öyleyse, onun ameline efendisi hak sahibi olur, kendisi değil. Öyleyse efendi ona, ameline ücret olarak her ne verirse, bu onun fazlındandır.

3) Bazı hadislerde, cennete  girişin kendisi Allah'ın rahmetiyledir, derecelerin elde edilmesi  amellerledir.

4) Taatle ilgili ameller kısa bir zaman (mesela 50–100 yıllık dünya hayatını) işgal eder. Hâlbuki sevap (ebedî olarak) tükenmeyecektir. Öyleyse mahdud bir amel için verilen tükenmez ücret amelin karşılığı değil, fazl-ı ilâhîdir. [5]

 

 

 [1Hucûrat Sûresi, 49/78.                         

 [2] Tirmizî, Kader, 8

 [3] Enfal Sûresi,8/24.

 [4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi: 14/19.