TEBESSÜM
‘Tebessüm’, gülümseme, insanlara güler yüzle bakmak ve hoşgörülü olmaya çalışmaktır.
Hasan-ı Basrî hazretleri güzel ahlâktan bahsederken tebessüme de değinir ve şöyle devam eder; ‘Güzel ahlâkın esası, iyiliği yaygınlaştırmak, kimseyi rahatsız etmemek ve güler yüzlü olmaktır.’
Müslüman kardeşine diğer bir müslümanın güleryüzle bakması, onun ruhunda saflığın ve neşenin yüzde parıltısı ve yansımasıdır. Buna göre insan ve bilhassa Müslüman kişi daima güler yüzlü ve anlayışlı olmalıdır. Din kardeşini güler yüzle neşeli bir şekilde karşılamak onu sevindirir ve içini rahatlatır. Bir mü’mini sevindirmek ise, hiç şüphesiz başlı başına bir iyiliktir.
İnsanlara karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak da dinimizin önemli ahlakî kuralları arasında yer alır. Müslüman olsun olmasın herkesi insan olarak görmek ve herkese insanca muamelede bulunmak temel ilkelerden biridir. Mü’min ve Mü’min olmayan ayrımı dünyada kişilere uygulanacak hukukî prensipler ve muamelatla alakalıdır. Çünkü insanın doğumu, ölümü, evlenmesi, boşanması, çeşitli hukukî statüleri inancıyla doğrudan alakalıdır.
Peygamber Efendimiz bu konuda da bize önder olmuş bir hadisinde şöyle demiştir: “Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme.” [1]
Peygamber Efendimiz ashabıyla otururken, sohbet ederken tebessümü yüzünden hiç eksik etmezdi. Bunu pek çok hadiste ve tarihi olayda görebilmekteyiz. İnsanın pek tabii bir ihtiyacı olan tebessümü Rasûlüllah’ta şöylece görebilmekteyiz:
Simâk İbnu Harb anlatıyor: ‘Câbir İbnu Semüre (r.a.)’e dedim ki:
- Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber oturdun mu?
- Evet, dedi, hem de çok. Sabah namazını kılınca, namaz kıldığı yerden güneş doğuncaya kadar kalkmazdı. Bu esnada (cemaat) birbirlerine cahiliye devri ile ilgili şeyler anlatırlar ve gülerlerdi. Rasûlullah (s.a.v.) da tebessüm buyururlardı.’ [2]
Cerîr (r.a.) anlatıyor: ‘Rasûlullah (s.a.v.) Müslüman olduğum günden beri beni yanına girmekten men etmedi. Beni görüp de yüzüme karşı tebessüm etmediği de olmadı. [3]
Yine Yüce Nebi’nin hadislerinden görebildiğimiz kadarıyla, O bir işi onaylayacağı vakit de tebessüm buyururlardı. Dolayısıyla tebessüm çok narin bir duyguyu, yüksek bir seciye ile onaylamayı da içermektedir.
Yüce dinimiz, insanları birbiriyle kaynaştıracak her harekete değer vermiş, bunların insana sevap kazandıracağını belirtmiştir. Yukarıdaki hadiste de müşahede edildiği gibi küçücük bir ikram, tatlı bir söz, hatta bir gülümseme bile iyilik sayılmıştır. Zira İslâmiyet’in gayesi, insanlara tek bir Allah (c.c.)’ın kulu olduklarını, aynı ana babadan üreyip çoğaldıklarını hatırlatmak, bu sebeple de birbirlerine yakınlaşmalarını sağlamaktır.
Hedef böylesine ulvi olunca, insanı o hedefe yaklaştıran her hareket önemli ve değerlidir. Bu sebeple Peygamber Efendimiz tebessümdeki etkiye dikkatimizi çekmiştir. Aslında bu sihrin gücünü herkes bilir. Soğuk bir tavırla birbirine bakan kimselerden birinin dudağının ucunda beliren hafif bir tebessümün, aradaki mesafeleri bir anda yok ederek onları birbirine nasıl yaklaştırdığını bilmeyen ve yaşamayan yoktur. Ne yazık ki çoğumuz, Cenâb-ı Hakk’ın esirgemeden hepimize verdiği bu serveti kullanmakta cimri davranır, aramıza buzdan duvarlar öreriz. Tebessüm etmek aynı zamanda Peygamber Efendimizin bir sünnetidir.
[2] Müslim; Ebu Davud; Tirmizi; Nesei; İbn Mace.
[3] Buhari; Müslim; Tirmizi.