TASARRUF

‘Tasarruf’, sözlükte malı korumaya gücü yetmek, idare etmek ve dengeli harcama yapmak demektir. Tasarruf, israf (yarını düşünmeden aşırı harcama) ile cimrilik arasında bulunursa övülen bir huy olur. İfrat veya tefrite kaçarsa, ya cimrilik ya da israf adını alacağından kötü bir huy olur. İnsan bu ince noktalara dikkat etmeli ve alışkanlıklarının bu iki huydan birine doğru kaymakta olduğunu anlar anlamaz yol yakı iken dönmeye ve tasarruf şekline geçmeye gayret etmelidir. Müslüman her işinde itidalli olmalıdır.

İfrat ve tefritten kaçmalıdır. Çünkü Allah Teâlâ bu ümmetin dengeli bir ümmet olmasını ve böylece insanlığa örnek olmasını talep etmektedir: “Böylece biz sizi, insanlara şahit (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık…”

“Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur.” Örneğin kişi yiyip içerken israfa kaçmamalıdır: “Ey Adem oğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.”

Tasarruf, para biriktireceğim diye akraba ve yakınlarından, muhtaç olanlara yardımdan kaçınmak, aile ve çocuklarını sıkıntı içinde yaşatıp parası varken yok gibi sıkıntı çekmek ve çektirmek, akranları arasında da aşağı bir hayat noktasında bulunmak değildir. Asıl tasarruf; ancak Cenâb-ı Hakk’ın kendisine verdiği nimetlerden; para mal ve mülkten doğru yolda yiyip içmek, evlat ve ailesine yedirip içirmek ve giydirmek, ayrıca yoksullara yardım edip Allah (c.c.)’a hamd ve sena etmek; ileride çocuklarına sıkıntı çektirmemek amacıyla tedbir olarak bir miktar biriktirmeye çalışmaktır. Bunun aksine bütün bütüne tutmak veya israf etmek tasarruf değildir. İşte bu yoldaki dengeli tasarruf, eskilerin ‘reh-i akıl’ dedikleri uygun bir tasarruf şeklidir. Yerinde ve yolunda kullanılan az paranın, israf ile harcanan ok paradan daha fazla iş gördüğü de öteden beri denenmiş olan durumlardır. Tasarrufun tam zıddı olan israf, İslâm'ın ileri derecede hoş görmediği lüks hayattan kaynaklanmaktadır.

Servetin büyüyüp lüks uğruna harcanması sonucuna gitmemesi için malın zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olması İslâm tarafından reddedilmiştir: “Allah’ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.” Bu yüzden lüks, bir toplum için ‘şer’ kabul edilmiştir.

Lüksün hoş görülmediği ve haram kılındığı konusunda çeşitli nas’lar bulunmaktadır. Ancak buradaki lüksü ileri teknoloji ürünü aletleri evimize sokma şeklinde anlamak yanlıştır. Burada lüksten içki, kumar, fuhuş, aşırı giyim, gücünün üzerinde gereksiz harcamalar, gurur-kibir, şan ve şöhret için ziyafet düzenlemeler gibi harcama ve yaşantılar kastedilir. Kur'an-ı Kerim bazen tarih boyunca lüks ve rahat bir hayat sürenlerden söz eder. Bu tür halklar kendilerini helâke sürükledikleri gibi onlara uyanları da aynı akıbete götürmüşlerdir. Bir toplumda lüks içerisinde olanlar varsa, mutlaka orada zayıf durumda olan mağdur kesimler de bulunur. Refah ve lüks içerisinde olanlar hasta ve rahat hayatlarına tutkundurlar. Şehvet ve lezzetlerine bağlıdırlar. Kur'an-ı Kerim bu tür sapmış ve haddi aşmış toplumların isyan içerisinde bulunduklarından söz etmektedir.

“Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı duyuları aşırı istek, insanlara süslü gösterildi. Oysa bunlar, sadece dünya hayatının geçici malıdır. Varılacak güzel yer ise Allah'ın katındadır.” “Biz herhangi bir ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, oranın zengin ve şımarık ileri gelenleri, mutlaka; ‘Biz, sizin getirdiklerinizi inkâr ediyoruz’ demişlerdir.” Tasarruf ile ilgili olarak kültürümüzde de çok güzel atasözlerimiz vardır. Örneğin, ‘sakla samanı gelir zamanı’, ‘ak akçe kara gün içindir’ vs sözleri tasarrufun önemini öz olarak ifade etmektedirler. Tasarruf ahlâkını çocuklarımıza ve nesillerimize eğitim çağında öğretmeli ve bunu toplumumuzda alışkanlık haline getirmeliyiz. İnsanlar ellerindeki varlıkların kıymetini bilmeyip, onları israf edip ve saçıp savurduktan sonra sıkıntıya girdiklerinde ve yokluğa düştüklerinde pişman olmakta ve ‘keşke kıymetini zamanında bilseydim’ demektedirler. Pişmanlıkların fayda vermeyeceği ve giden kaynakları geriye getirmeyeceği zamanında düşünülerek hareket edilmelidir.