SILA- İ RAHİM

 

‘Sıla-i Rahim’, akraba ve yakınları ziyaret etme, hallerini ve hatırlarını sorma, gönüllerini alma anlamındadır.

 

İslâm’da insanlar arasındaki ilişkilere önem verildiği gibi özellikle yakınlardan başlayarak anne ve babanın ve sırayla diğer akrabaların ziyaret edilip gözetilmesi de istenen amellerdendir..

 

Halit b. Zeyd (Ebu Eyyub el-Ensarî) hazretlerinden rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelerek: ‘Ya Rasûlallah; Beni cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?’ dedi... Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi:

 

“Allah’a ibadet eder ve O’na ortak hiçbir şeyi koşmazsın, namaz kılar, zekat verir ve sıla-i rahim edersin.”  [1]

 

Peygamber (s.a.v.)’in bu kadar önemle üzerinde durduğu ve yapıldığı zaman Müslümanların Cennete girmelerine sebep olacağını haber verdiği sıla-i rahim; her türlü hayır işlerinde akraba ve yakınların öncelikle görülüp gözetilmesidir. Gerek ayetlerde, gerek hadislerde, bunun, namaz, zekât gibi farz ibadetlerden hemen sonra zikredilmesi, İslâm’daki önemini göstermektedir. İslâm âlimleri sıla-i rahimde bulunmanın vacip olduğu görüşündedirler. Bunun, terk edilmesi, yani akraba ve yakınlarla olan ilgisinin kesilmesi ise, büyük günah sayılmıştır. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

 

“Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının” [2]

 

“Onlar ki Allah’ın gözetilmesini emrettiği hakları gözetirler (akrabalık bağlarını devam ettirirler ve iyilikle bulunurlar); Rablerine saygı beslerler ve kötü hesaptan korkarlar...”;

 

Fakat Allah’ın tevhit akidesini kabullendikten sonra onu bozanlar ve Allah’ın bağlanmasını emrettiği bağları koparanlar (akrabalık bağlarını kesenler) ve yeryüzünü fesada verenler var ya; işte bunlar, lanet onlara veya yurdun kötüsü Cehennem de onlara”  [3]

 

Ayet ve hadislerde geçen (rahim) yani akraba sözünün hangi derecede akrabaları içine aldığı hususunda farklı görüşler vardır. Bazılarına göre kendileriyle evlenilmesi haram olanlar; bazılarına göre varisler akraba sayılır.

 

Bazı âlimler de, mahrem olsun veya olmasın, kişinin bütün yakınları akraba ‘rahim’dir, demişlerdir. Bu son görüş, toplumsal yardımlaşma bakımından da daha kapsamlıdır.

 

Allah (c.c.), Peygamber (s.a.v.)’e akrabanın görülüp gözetilmesini emrettiğine göre, bunun nasıl yapılacağını iyi bilmek gerekir.

 

Sıla- i rahim yapmanın birkaç derecesi vardır. Birinci derecesi akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak, karşılaştığımızda selamlaşmayı, hal hatır sormayı ihmal etmemek; sürekli olarak kendileri hakkında iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemektir. İkinci derecesi, ziyaretlerine gitmek ve çeşitli konularda yardımlarına koşmaktır. Bunlar daha çok bedeni hizmetlerdir. Özellikle yaşlıları zaman zaman yoklayarak, yapılacak işleri varsa onları takip etmek kendilerini sevindirecektir. Sıla-i rahmin üçüncü ve en önemli derecesi akrabalara mali yardım ve destek sağlamaktır.

 

Bu yardımlar herkesten beklenemez. Hasta ve yatalak bir kişiden akrabasını ziyaret etmesini istemek anlamsızdır. Fakir birisinden de başkalarına mali yardımda bulunmasını beklemek yanlıştır. Zengin, hali vakti yerinde bir Müslüman’ın, sadece ziyaret ve hal hatır sormakla bu görevi yerine getirebileceği de söylenemez. Zengin bir Müslüman için sıla-i rahim, yoksul akrabalarına elinden geldiğince mali destekte bulunmaktır. Bu destek ödünç para vermekle olabileceği gibi; karşılıksız mali yardımlar şeklinde de olabilir. Şu halde, yakınları görüp gözetmek deyince, yukarıda belirtilen üç derecedeki yardımdan hangisine güç yetiyorsa, onun yapılması anlaşılmalıdır. Yapabileceği görevi yapmamak Müslümanı bu konuda sorumlu kılar. Yukarıdaki ayet-i kelimede, Allah Teâlâ’nın bu görevi yerine getirmeyenlere yönelttiği şiddetli uyarı unutulmamalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her Cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah’a arz olunur: Yalnız sıla-i rahimde bulunmayanların amelleri kabul olunmaz.” [4]      

 

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin” [5]

 

“Akrabalık, arş’ta aslıdır. Der ki: “-Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin.” [6]

 

“Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez.” [7]

 

“Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa akrabasını görüp gözetsin” [8]

 

“Ey insanlar! Birbirinize selam verin, akrabanızı gözetin, yemeği yedirin, geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selametle Cennete giresiniz.” [9]

 

“Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Bir sadaka, diğeri sıla- i rahimdir ki bu sadaka sayılır.[10]

 

Akrabalarımız özellikle hala, teyze, amca, dayı gibi yakınlarımız aileden sayılır. Onları kendi yakınlarımız bilerek davranışlarımızı ayarlamakta büyük faydalar vardır. Rasûlullah (s.a.v.): “Teyze, anne yerindedir  [11] buyuruyor. Amca da baba yerindedir. Bu kadar yakın olan ilişkilere karşı yerine getirilmesi gereken bazı ahlâki görevlerin bulunması doğaldır. Bu görevler arasında olan ziyaretlere özel bir yer ayrılmalıdır. Aşağıda anlatılacak genel ziyaret kurallarına uyarak yakınları, başta bayramlar olmak üzere, zaman zaman ziyaret etmek, mümkünse hediyeler götürmek güzel bir davranıştır. Yapılan ziyareti iade etmek de gerekir. Müslüman’ı ziyarete gelene gitmemek aradaki bağların daha çok kopmasına sebep olmaktır.

 

Ziyaretler akrabalar arasında sevgi bağlarını güçlendirir, dargınlıkları sona erdirir. Sevinç ve üzüntülerin karşılıklı paylaşılmasına, sıkıntılara birlikte çareler aranmasına yardımcı olur. Özellikle yaşlılar, ziyaret edildikleri ve arandıkları zaman, toplumda yalnız kalmadıkları, çevrelerinde kendilerini seven, arayıp soran insanların bulunduğu inancı ile sevinir ve hayatlarının son yıllarını huzur ve mutluluk içinde geçirirler.

 

Sıla- i rahim konusunda dikkat edilecek hususların birisi de şudur: İyilik, karşılık beleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten yakınlara karşı sıla- i rahim’de bulunulmamalı, aksine, unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu görev yerine getirilmelidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“İyilik benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olamaz. Gerçek sıla, kendisi ile ilgisini kesenleri görüp gözetmesidir.  [12]

 

İyilik insanın her durumunda düşünülmeli ve yapılmalıdır. Yoksul ve güçsüz iken iyilik ve yardımdan söz edip, zengin ve güçlü duruma yükselince başka türlü davranmak, ahlâka uygun bir davranış değildir.

       

Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor:

“Demek idareyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yer yüzünde fesat çıkaracak, akrabalık bağlarını bile parçalayıp keseceksiniz öylemi? Onlar öyle kimselerdir ki Allah kendilerini rahmetinden kovmuş daha duygularını almış ve gözlerini kör eylemiştir.” [13]

 

                                           Kötülük Yapan Akrabaya İyilik Yapmak

 

Kötülüğe karşı iyilik yapmak, Müslümanlığın üstün özelliklerindendir. Bunda hem iyilik eden için bir nefis eğitimi vardır, hem de iyilik gören için uyarı, fazilet dersi ve dostluğa yönlendirme etkileri vardır. Onun için müminler hısım ve akrabalarına, diğer müminlere ve insanlara asla kötülük etmezler, kötülük edenlere de, iyilikle karşılık verirler.

 

Hz. Ali (r.a.)’den: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Dünya ve ahiret ahlâkının en güzelini sana bildireyim mi? Seninle alakasını kesenle ilgilenmen, sana engel olana vermen, sana zulmedeni de affetmendir.”  [14]

 

“Sevdiğinizden vermedikçe ‘Birre’ ulaşamazsınız” [15] ayeti gelince, Ebu Talha (r.a.), bu yüce dereceye ulaşabilmek için çok sevdiği bir bahçesini Allah (c.c.) yolunda olanlara, yoksullara ve yolda kalmışlara sadaka olarak vermeyi düşündüğünde, Peygamber (s.a.v.) : “Allah Teâlâ sana karşılığını verecek, sen onu akrabaların arasında bölüştür.” buyurmuştur. [16]

 

Ebu Bekir (r.a.), kızı Esma’ya (r.a.) şöyle anlatıyor:

Annem beni ziyarete gelmişti. Rasûlullah (s.a.v.)’e sordum:

- Ya Rasûlallah, annem bana geldi, fakat kendisi henüz Müslüman olmadı. Ona sıla edeyim mi? Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu:

“Evet, sıla et!” [17]    



[1] Buhari, Zekât, 1.

[2] Nisa sûresi, 4/1.

[3] Ra’d sûresi, 13/21, 25.

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 484.

[5] Buharî, ilim, 37; Müslim, imam, 74/77.

[6]  Müslim, Birr ve sıla, 17.

[7] Buharî, edep, 11.

[8] Buharî, Edep, 12.

[9]  Tirmizi, Et’ime, 45.

[10] Tirmizî, Zekât, 26.

[11] Tirmizi, Birr, 5.

[12] Buhari, Edep, 15.

[13] Muhammed sûresi, 47/22/23.

[14]  Et-Terğib, 3/342.

[15]  Âl-i İmran sûresi,  3/92.

[16]  Buharî.

[17]  Buharî, Müslim.