SEKİNE

‘Sekine’, sükûn kökünden, sakinlik, vakar, ciddiyet, mehabet, ünsiyet, dalgaların dinmesi ve sakinleşme anlamlarına gelir ki, hafiflik, huzursuzluk, kararsızlık ve telaşın zıddıdır. Sekînet, sükûn ve itminan, sebat ve temkin manasına mastardır. Nefisteki telaş ve heyecanın kesilmesi ile hasıl olan kalp oturması, yürek ısınması, gönül rahatı, huzur ve sükun manalarını ifade etmektedir. Hz Ali (r.a.)’den bir rivayette: “Sekînet, mü'minin kalbine yerleşip onun iç huzurunu te'mîn eden bir melekedir.” buyurulmuştur.

Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin ‘Fütûhat-ı Mekkiyye’sinde: ‘Sekînetin başlangıcı, emri her vechile anlayıp kavrayarak mütalaa etmektir. Böyle olmayınca sekînet hasıl ve sahîh olmaz.’ denilmektedir. “Hani İbrahim; Rabbim! Ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster, demiş, (Allah buna) inanmadın mı yoksa demiş, o da, inandım, fakat kalbimin (gözümle de görerek) yatışması için (istedim diye) söylemişti. Allah dedi ki: Dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onlardan her parçayı bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Koşarak sana geleceklerdir. Bil ki şüphesiz Allah bir kadir-i mutlaktır, tam bir hüküm ve hikmet sahibidi.”

Yukarıdaki ayet-i kerîme mealinde ifadesini bulan Hz. İbrahim (a.s.)’in münacatı, ondan sonra da Cenâb-ı Hakk'ın ölüleri nasıl dirilttiğini bizzat göstermesi, kendilerinin daha önceki düşüncelerini ortadan kaldırdı. Kalbi huzur ve sükûna erdi. Bu hususla alakalı olarak Allah (c.c.) bir ayette şöyle buyurmaktadır: “Peygamberleri, onlara şunu da söylemişti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarlığının alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatlığı), Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiye (kalıntı) vardır. Onu melekler getirecektir. Eğer iman etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet vardır.” Ebû Müslim el-Eğarr (r.a.) diyor ki: ‘Ben şehadet ederim ki, Ebû Hüreyre (r.a.) ve Ebû Saîd (r.a.) Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle söylediğine şehâdet ettiler: “Bir cemaat oturup Allah'ı zikrederse, mutlaka melekler etraflarını sarar, Allah'ın rahmeti onları bürür, üstlerine sekine iner ve Allah onları yanında bulunan (büyük melek)lere anar.” Sekine; tasavvuf ehline göre; gaybi varidatla (insanların görmediği bir takım kazanımlarla) kalbin oturaklaşmasıdır ki, böyle bir kalp, sürekli bir dikkat ve temkin içinde öteleri kollar, esintilere açık bulunur ve itminan etrafında dolaşır… Bu makam aynı zamanda “Ayne’l-yakîn” mertebesinin de başlangıcıdır. Bu itibarla da, çok defa ilim yoluyla gelen varidatla basiretin avladığı şeyler birbirine karışır; muvakkaten müşahede ufku buğulanır; bundan da bir kısım iltibaslar doğar. Sekine, bazen, sezilip-sezilmedik gizli işaret ve emareler şeklinde zuhûr eder; bazen de bizim gibi avamdan insanların bile tanıyıp- bileceği kadar açık tecellîlerle gelir. Sekine ve ona refref’lik eden işaret ve emareler ister vicdan kulağına fısıldanan birer manevi esinti, birer ilâhi nefha gibi ancak çok dikkatle sezilebilecek türden olsun, isterse, İsrail oğullarına ihsan edildiği gibi herkesin görebileceği şekilde ve harikalar izhâr ederek gelsin, gelsin ve sekine erbâbı arasında bulunsun. Üseyd b. Hudayr’ın Kuran- Kerim okuduğu esnada ve daha başkalarını farklı durumlarda bürüyen buğusu şeyler hatırlansın kendisini hissettirsin, kuvve-i ma’neviyyeyi kanatlandırsın ve iradelere fer olsun, o her zaman, “İmanlarına iman katmak için müminlerin kalplerine sekine ve emniyet indiren O’dur.” mealindeki ayetiyle anlatılan, aczini-fakrını müdrik ve ihtiyaçlarının şuurunda olan müminlere medâr-ı şükran ve medâr-ı şevk olma üzere ilâhi bir teyittir. Bu ‘teyide mazhar olmuş bir mü’min artık dünyevi korku, tasa ve endişelerle sarsılmayacağı gibi, aynı zamanda onunla iç ve dış ahenge ulaşır ve bir huzur insanı haline gelir.