RE’FET

‘Re’fet’, şefkat ve merhamet göstermek, esirgemek, kalbi bir şeye dayanmamak demektir.

‘Rauf’, re’fet kelimesi ile aynı kökten olup çok esirgeyen, çok şefkat ve merhamet gösteren kimseye denir. Bu sıfat da yalnızca Allah (c.c.)’a ait olduğundan Kur’an-ı Kerim’de geçen ‘Esmaü’l-Hüsna’nın biri de ‘Rauf’tur.

“Yahut da kendilerini ağır ağır yakalayıp helak etmeyeceğinden emin mi oldular? Gerçekten Rabbiniz Rauf’tur, Rahim’dir. (Çok şefkatli ve çok merhametlidir.)” [1]

Rauf’un anlamı ilk bakışta ‘Rahim’ kelimesinin anlamı ile aynı görünüyorsa da, ayetlerde Allah (c.c.)’ın her iki sıfatı da birlikte andığı yerlerde ‘Rauf’u ‘Rahim’den önce buyurmuştur. Bu durumda her iki kelimenin arasında az da olsa bir anlam farklılığı olduğu kesindir. Çünkü bir âyet-i kerimenin metninde aynı anlamı ifade eden kelimenin arka arkaya kullanılması Kur’an’ın belağat ve fesahatine aykırı düşer. Buna göre re’fet’in kaynağı, re’fet sahibinin iyiliği ulaştırma halinin en yüksek noktasıdır. Rahmetinki ise, kendisine rahmet edilecek kişinin iyiliğe ihtiyaç durumunun en yüksek noktada olmasıdır. Bu sebeple de re’fet; rahmet, merhamet ve şefkat anlamlarının en üstünü ve en güçlüsüdür. [2]

Re’fet’in zıttı, merhametsizlik, acımasızlık ve zor kullanmaktır.

Hak Teâlâ, Peygamber Efendimizi kendi yüce sıfatından olan re’fet (şefkat ve merhamet göstermek)’le övüp: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” [3] buyurdu. Bundan başka Yüce Peygamberin ardından giden müminleri de: “Kendisine (Hz. İsa’ya) tâbi olanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk.” [4] âyet-i kerimesiyle övmüştür.

Acımak ve şefkat duygusunu kalbine yerleştirmiş olan re’fet sahipleri himmetlerini bir zayıf ve aciz hayvana varıncaya kadar uzatırlar. Suya düşmüş bir sineği kurtarmaya çalışırlar da düşmana karşı savunmada aslan kesilirler.

Bunun için Allah (c.c.)’ın koyduğu cezaların uygulanmasında da re’fet söz konusu değildir.



[1] Nahl sûresi, 16/47.

[2] Şamil İslâm Ansiklopedisi

[3] Tevbe sûresi, 9/128

[4] Hadid sûresi, 57/27.