MÜSALEMET

Selâm ve İslâm kelimesiyle aynı kökten gelen ‘Müsalemet’, herkes ile iyi geçinmek, kimse ile kavgalı olmamaktır. Aslında Müslümanın ahlâkı tamamen bunun üzerine kurulmuştur. Yani Müslüman kendisiyle, ailesiyle, toplumuyla ve diğer insanlarla iyi geçinmek zorundadır. Nitekim Peygamber efendimiz (s.a.v) Müslümanı, “elinden ve dilinden müslümanların emin olduğu kişidir’ diye tarif ediyordu.

Bunun için Müslüman çevresinde iyiliği yaymaya çalıştığı gibi bunu davranışlarına yansıtarak örnek bir kişilik oluşturmalıdır. İnsanlara eziyet etmek, geçimsiz olmak bir Müslümanın şanından değildir.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:

Hz. Ebu'd-Derdâ (r.a.) anlatıyor: ‘Rasûlullah (s.a.v.)  buyurdular ki: “Kıyâmet günü, mü'minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâlâ hazretleri, çirkin düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder.” [1]

Bu alışkanlık insan için her zaman rahatlık ve güven sebebidir. Mutluluğa sebeptir. Bir milletin fertleri arasında sulh fikri devamlı oldukça o millette sevgi ve kardeşlik sürekli olur. Bu alışkanlığı yitiren millet fertleri arasına ayrılık ve düşmanlık tohumları ekilir.

Müminin en kıymetli varlığı olan iman, kemalini (en yüksek seviyesini)ancak güzel ahlâkla bulabilmektedir. Öyle ise ebedî kurtuluşun yegâne vesilesi olan imanda daha yüksek bir mertebe elde etmek, mükemmele yaklaşmak isteyen, ahlâkını güzelleştirmek için gayret gösterecektir

İçeride sulh ve huzur içinde güvenle varlığını sürdüren bir memlekete dışarıdan gelen düşmanlık ve bozgunculuğun tehlikesi olmaz. Asıl başarı o barış ve huzuru gerçekleştirmek ve onu korumaktadır.

Bediuzzaman diyor ki: ‘İslâm selm ve müsalemettir. Dahilde niza ve husûmet kabul etmez.’



[1] Tirmizî, Birr; Ebu Dâvud, Edeb