İZZET

        ‘İzzet’in kelime anlamı, insanın yenilmesine engel olan şeydir. Bu da onun hakkında üstünlük, şeref ve haysiyet, kuvvet ve güç sahibi olmayı ifade eder. Kişinin yüceliğini ve değerini anlatır. Onu zillete (alçaklığa, adiliğe, şerefsizliğe) düşmekten alıkoyan bütün üstünlükler, yücelikler ve sahip olunan yeteneklerdir. Düşmanı karşısında galip gelen kimse için de ‘izzetli’ denilmiştir.

        İzzetin karşıtı ‘zillet’tir. (Bakınız: Zillet )

        Aynı Kökten türemiş ‘Aziz ‘ kavramı ise, her türlü üstünlüğü, galibiyeti, güçlü olmayı ve en üstün şerefi ifade eder. Bu sıfat Kur’an’da hemen hemen tamamen Allah (c.c.) hakkında kullanılmaktadır. Aziz, yani en üstün, en yüce, en mutlak ‘izzet’ sahibi yalnızca Allah’tır.

        Peygamber ve mü’minler de Allah’ın (c.c.) emrine itaat ettikleri için O’nun yanında üstünlük ve şeref kazanırlar, İslâmı yaşadıkları için de ‘izzet-üstünlük’ elde etme imkanına kavuşurlar. Kur’an’da şöyle buyrulur:

       “İzzet (yalnızca) Allah’ındır, Resûlünündür ve Mü’minlerindir.” (1)

        Bu ayet, müslümanlara tepeden bakan, onlarla alay eden münafıklara cevap vermektedir. Peygamber (s.a.v.) zamanında bir kısım insanalar müslümanlara tepeden bakıyorlar, onları mal, dünyalık, makam açısından, kuvvet yönünden ‘zelil’ (aşağı) görüyorlardı. Kur’an onlara bu âyetle kesin bir cevap veriyor ve izzetin kime ait olduğunu söylüyor.

        İslâm, insan yaratılışına aykırı olan ve insanın değerini düşürecek bütün davranışları yasaklıyor. İçki içmek, zina etmek, hırsızlık yapmak gibi. Bunlar ve bunlara benzer bütün kötü işler insanın kalitesini düşürür. İşte bu günahlardan sakınanlar ‘izzet’, şeref  ve haysiyet sahibidirler. Bunları yapanlar ise şereflerini kaybederler, zelil-değersiz olurlar.

Kişiye İzzet Kazandıran Davranışlar

       İnsana ‘izzet’ kazandıran birkaç önemli davranış vardır: Bunlardan biri, Allah’ın adını zikretmektir. Bu da Allah’ın sevgisi ve rızası için yapılan kulluktur; O’nun adına amel işlemektir, O’nun  korkusundan haramları terk etmektir, O’nu ve O’nun  vereceği cezayı ve mükafatı düşünmektir, daima Allah’ı (c.c.) hatırlamaktır. Bu şekilde Allah’ı hatırlayanlar izzete ulaşırlar.(Münafikûn sûresi, 63/8.)

       Bir diğeri Allah (c.c.) yolunda ‘infak’ etmektir. Veren el, alan elden sürekli üstündür. Dilenen, başkalarına muhtaç yaşayan, sürekli borç içinde sürünen, maddi imkansızlıktan dolayı perişan olan, bu yüzden başkalarına el açan izzetini kaybeder. Ama çalışır, maddi açıdan kuvvetli olur ve Allah (c.c.) yolunda infak ederse izzet sahibi olur, şerefi  ve değeri artar.

       Bir diğeri ilimdir. Bilenlerin sorumlulukları büyük olduğu gibi, İlimlerinin gereğini yaptıkları sürece dereceleri daha da artar. İlmi olduğu halde ilmiyle amil olmayanlar, bilgilerini gerçek uğruna ve Allah’a (c.c.) kulluk yolunda kullanmayanlar ile, ilimleriyle zalimlere ve kötü yöneticilere destek olanların kazancı zillettir. Ve aşağılayıcı azaptır. İlim güçtür, zenginliktir ve izzettir. Allah’ın kulları içinde O’ndan en çok ilim sahipleri korkarlar. Çünkü onlar Allah’ın azametini idrak ederler.

       Gerçek mü’min, şeref ve izzetini kaybetmemek için bütün küçültücü davranışlardan uzak kalır. Küçük ve boş işlerin peşinden gitmez, yalan ve çirkin sözlere aldırmaz, ufak çıkarlar peşinde koşmaz. O küçük değil büyük hedeflerin adamıdır. O, çıkarının karşısında eğilmez. O ucuz kazançların arkasına düşmez. O kimsenin karşısında iki büklüm olmaz. Hele hele inançsızların yanında başı dik ve onurludur. Kimseye yağcılık yapmaz, yağdanlık olmaz. Bir makama çıkmak için üç kağıtçılık yoluna baş vurmaz. O’nun davranışları orta halli, sözleri doğru ve oturaklı, ahlâkı güzel, duruşu ağır başlı, hedefi yücedir.

Allah, dilediğini aziz (izzet sahibi) kılar, dilediğini zelil (zillet sahibi) eder. (Âli İmrân sûresi, 3/26.)  

Gerçek İzzet Nedir? 

       Kur’an-ı Kerim gerçek izzetin kime ait olduğunu şu âyetlerle açıklıyor:

       “ Bir kısım insanlar, Allah’ı (c.c.) bırakıp putları ‘ilah’ edindiler. Onlar bu yalancı, işe yaramaz, bir faydasını görmedikleri, hayali tanrılarının yanında bir ‘izzet’ bulacaklarını zannederler. Bu elbette mümkün değildir.” (Meryem sûresi, 19/81.)

        “ Bir takımlarına ‘Allah’tan ittika et-sakın ve hakkıyla kork’ denildiği zaman, o bu davete karşı kibirlenir. Bu gibi çağrılara kulak asmaz ve günah işlemekle ‘izzet’ kazanacağını zanneder.” (Bakara sûresi, 2/206.)

       “Allah, bazı cahillerin ve heveslerini ilâh haline getirip te O’nun hakkında kısır düşünenlerin niteledikleri, ya da kendi uyduruk tanrıları gibi değildir; O Sübhan’dır (çok yücedir) ve O gerçek izzetin de sahibidir. (Saffat sûresi, 37/,180.)

       “ Mü’minler, kendi kardeşleri olan müslümanlara karşı gayet alçak gönüllü (zelil), mütevazi ve merhametli, ama düşmanlarına karşı ‘izzet’ (güç ve şeref) sahibidirler. Onların karşısında pısırık, sünepe, teslimiyetçi ve hakkını savunamayacak kadar korkak değildirler.” (Maide sûresi, 5/54.)

        “ Zalim sultanlar (yöneticiler) bir ülkeye zorla girdikleri zaman orasının huzurunu bozarlar (ifsat ederler), mallarına ve onları ayakta tutan değerlerine saldırırlar. Şerefli insanları (izzetli kimseleri) zelil hale getirirler, onları aşağı bir duruma düşürürler.” (Neml sûresi, 27/34.)

        Kur’an, gerçek izzetin iman etme ile elde edilebileceğini müjdeliyor. Bir başka ifadeyle (Allah (c.c.) Kur’an’ın  davetine uyarak iman edenlere, iki dünyada da, saadetin yanında izzet de vereceğini duyuruyor. Mü’minler gerçek izzet sahibidirler ve onlar her bakımdan üstün ve şereflidirler. 

       Buna rağmen, dünya ölçülerini esas alan müslümanlar arasından çıkan bazıları, kendilerini ve sahip oldukları değerleri aşağı ve zelil, buna karşın Kur’an’ın müşrik, müfsit ve zalim dediği kimseleri üstün görebiliyorlar. Onların bu zayıf tarafını bilenler de onlara tepeden bakıyor, onlara karşı kibirleniyor ve onları kullanabiliyorlar.              

        Kimileri de münafik tavrı ile müslümanlara karşı kibirleniyorlar. Kendilerinin izzetli, mü’minleri zelil ve hakir kabul ediyorlar. Onlara sefih (kafasız) gerici, çağdışı, çember sakallı, fundamantalist gibi  çirkin şeyler söylüyorlar. Halbuki Kur’an’a göre üstünlük, şeref ve izzet soyla, zenginlikle, bir ülkeye mensup olmakla, diploma ile değil; iman ve imanın getirdiği ahlâkla kazanılır.