KOĞUCULUK

Bir kimseye, o kimse hakkında bir başkasının söylemiş bulunduğu bir sözü ya da o kimseye yönelik yapmış bulunduğu bir işi gördüğünü veya duyduğunu öne sürerek ulaştırma, aktarma, götürme, taşıma işine koğuculuk adı verilir. Diğer adları ‘söz taşıma’ veya ‘nemime’dir. [1]

Koğuculuk yapan kimseye ‘Nemmam’ denir.


Gıybet ile koğuculuk (nemime) arasında fark vardır. Gıybette, bir kimse hakkında konuşma vardır. Konuşulanın konuşanları ilgilendirip ilgilendirmemesi veya doğru olup olmaması da gıybet fiilini değiştirmez. Eğer konuşulanlar yalansa, hem gıybet hem iftira edilmiş olur. Konuşulanlar doğru ise, gıybet yapılmış olur. Koğuculukta ise, anlatılan şeyler kendisi ile konuşulan kimseyi ilgilendiren bir konuda olmaktadır: ‘Senin hakkında şunu dedi veya senin aleyhinde şunu yaptı’ türünden konuşmalar koğuculuktur. Kendisine söz götürülen kimsenin sıradan biri olması ile herhangi bir konuda yetkisi bulunan bir görevli olması arasında fark yoktur. Bu bakımdan jurnalciler ve ihbarcılar da ‘koğucu’ konumundadır. Ancak, Allah (c.c.) için yapılan şahitlik bunun dışındadır. Çünkü burada gerçeğin ortaya çıkması ve adaletin sağlanması söz konusudur.

 

Dinimizde koğuculuk kötü ahlâk olarak görülmüş ve bu durum hem ayetlerde, hem de hadislerde yasaklanmıştır. Nitekim Hümeze sûresinin şu ayeti kesin bir dille koğucuların sonuna işaret etmektedir: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline!” [2]

 

Bu ayette geçen ‘hümeze’ ve ‘lümeze’ kelimelerini alimler farklı şekillerde yorumlamışlardır. Ancak konumuz açısından bakarsak, bu kavramları söz götürüp getirenler ve dostlar arasını açıp bozanlar; aynı zamanda suç ve günahtan uzak olan kişilere iftira ile te­cavüzde bulunanlar hakkında kullanılan iki sıfat olarak anlayabiliriz. Her ne olursa olsun toplumu eliyle, diliyle, göz ve kaş işaretiyle, mal ve servetiyle rahatsız edip fitne ve fesat çıkaran herkes ‘hümeze’ ve ‘lümeze'nin kapsamına girer.

 

Gerçek şu ki, insan, bu gibi aile ve toplumu rahatsız edici, birlik ve dirliği bozucu fitneden ve fesattan yana yaratılmamıştır. Bu gibi basit ve küçültücü söz ve davranışların insanın yüceliğiyle, azizliğiyle bağdaşması mümkün değildir. Zira insan çok yüce hikmet ve amaçlar için yaratılmıştır; Allah (c.c.) katında çok değerli ve azizdir. O bakımdan Cenâb-ı Hak, kul­larının toplumu rahatsız ve tedirgin eden bir düzeyde bulunmasını asla arzu etmemekte ve onun yaratılış mayasındaki yüceliğine eşdeğerde ona bir hayat statüsü hazırlayarak daha huzurlu ve kalıcı bir hayata onu çağır­maktadır. O halde, insanla kötülükler arasında engel teşkil eden bir set oluştur­mak için mutlak surette iman ve salih amele ihtiyaç vardır. Zira gerçek imân bütün fazîletlerin ve iyiliklerin kaynağı; insan-ı kâmil (olgun insan) olmanın maya ve cevheridir. Salih amel ise, böyle bir imanın süsü ve solmayan rengidir. [3]

 

Koğuculuk aynı zamanda günah olan bir davranıştır. İnsanlar hakkında ileri-geri konuşmak, laf götürüp-getirmek Allah (c.c.)’ın razı olmadığı bir davranış biçimidir. Bu davranış biçimi, insanlar arasına kin ve nefret tohumları eker. Kişilerin birbirine olan güven duygusunu zedeler. İşte bu tür kötülüklere sebep olan koğuculuk yine şu ayeti kerime de kıyasıya eleştirilmiştir: “Şunların hiçbirine itaat etme; yemin edip duran, aşağılık, (herkesi) kötüleyen, söz götürüp getiren…” [4]

 

Koğuculuk ve gıybet yapan kimse, ayıplayıp kusur bularak, insanların etini yiyecek konuma gelir. İnsanların arasını bozmak için aralarında söz taşıyan koğuculara değer verilmemesi, onlara uyulmaması gerekir. Çünkü onlar toplumun temeline dinamit koyan bir fitnecidir.

 

Söz getirip götürmek, diğer adıyla nemime İslâm düşmanlarında bulunan sıfatlardandır. Dolayısıyla bu fiili yapanların kimlerle aynı safta olduğunu bilmesi gerekiyor. Aynı şekilde müslümanın ağzından çıkanlara yani dilinden dökülenlere sahip olması gerekmektedir. Çünkü her şeyi bilen ve duyan Allah (c.c.) vardır: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” [5]

 

Bu ayeti kerime, nerede ve hangi şartlarda olursa olsun, insanın ağzından dökülecek sözler için kesin bir kayıt ve denetimin bulunduğunu bildirmektedir. Kıyamet günü insanoğlu kendi kulağı ile, dünyada söylediği sözleri kendi sesi ile işitecektir. Ve kendi gözü ile, yaptığı bütün işlerin canlı filimlerini görebilecektir. Bunların doğruluğunu inkar etmesi de mümkün olmayacaktır. Burada şu da iyice anlaşılmalıdır ki, Allah Teala ahirette adaletin hesaba çektiği kimseyi sırf kendi Zatî bilgisine dayanarak cezalandırmayacak, aksine adaletin bütün şartları tamamlandıktan sonra ona ceza verecektir. Bu bakımdan dünyada herkesin söz ve hareketlerinin tam ve eksiksiz kaydı, yaptığı işlerin bütün ispatı, inkar edilemez şahitliklerle hazırlanmaktadır. Buna göre dilin gıybet ve koğuculuk gibi afetlerden korunması gerekmektedir.  

        

Gazâli, işleyicisi ya da söyleyicisinin başkalarınca bilinmesini istemediği bir şeyi, bu şey suç ve günah değil de iyi bir iş ya da söz olsa bile, o konu ile ilgilenebilecek bir başkasına taşımayı da koğuculuk kapsamında görmüştür. Ve koğuculuğa teşvik eden şey olarak da üç ayrı etki zikretmiştir: Ya sözü taşınmış olana kötülük yapılmak istenmekte, ya söz götürülen kimseye yaranmak amaçlanmakta, ya da konuşan boş şeyler konuşmak gibi bir alışkanlıktan kurtulamamaktadır. [6]

 

Ancak, söz taşımanın, lâf götürüp getirmenin koğuculuk sayılamayacak, kınanamayacak bir türü daha vardır ki, o da, Peygamber Efendimiz  (s.a.v.)’in "İnsanların arasını düzelten ve bununla hayır maksadıyla söz ulaştıran veya hayır kastıyla yalan söyleyen kimse, yalancı değildir." [7] mealindeki hadislerinde belirtmiş olduğu türden olandır. Şeklen koğuculuğa benziyor olmasına karşılık, niyet ve maksat bakımından onunla taban tabana zıt bir davranış biçimidir.


Bu konuda pek çok raviden gelip de, hemen hemen bütün sahih ve muteber hâdis kitaplarında yer alan hâdis-i şerifler de vardır ki, bunlardan biz koğuculuğun nasıl çirkin bir davranış olduğunu ve haram olduğunu anlıyoruz. Bir hadisinde Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Koğuculuk yapan cennete giremeyecektir.” [8]

 

İnsanların arasını bozmak, onları birbirine düşürmek amacıyla söz getirip götürme işini yapan kimsenin cennete giremeyeceği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Halk arasında koğuculuğa ‘müzevirlik, ispiyonculuk yapmak’ da denir. Yukarıda belirttiğimiz gibi iki kişinin arasını bozma amacına dayalı olması dolayısıyla koğuculuk gıybetten ayrılır. Çünkü gıybet, orada olmayan bir kimseyi hoşlanmayacağı bir şekilde anmaktır. Gıybette bozgunculuk amacı bulunması şart değildir. Nemime veya koğuculuk ise insanların birbirleri hakkında söyledikleri sözlerin, onların yanında veya gıyabında aralarını bozmak amacıyla diğerine taşınması demektir.

 

İnsanlar konuşurken genelde farkında olmadan veya ciddiye almayarak bir şekilde laf taşımaya yani nemimeye düşer. Bu onların açısından son derece tehlikeli bir durum arzeder. Çünkü bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günahtan dolayı azap görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür. Biri koğuculuk yapardı. Diğeri ise, idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi.” [9]

 

Bu hadis, koğuculuk yapan kimsenin mezarında da rahat olamayacağı, azaba tabi tutulacağını haber vermektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır ki o da işledikleri günahları ve hataları önemsemeyen, basite alan ve küçük gören çok insan vardır. Halbuki bunlar tam olarak ne ile karşılaşacaklarını bilmemektedirler. Bunun için Müslüman, günahın büyüğünden kaçındığı gibi küçüğünden de kaçınmalıdır. Yine hadis-i şerif’ten, koğuculuk niyetiyle ağızdan çıkacak kelimelerin, ortalığı berbat etmek bakımından idrar damlacıklarına benzetildiği anlaşılmaktadır. Bu da bizi, nemimenin mutlaka korunulması, temizlenilmesi gereken bir pislik olduğu sonucuna götürür.

 

Koğuculuk sadece konuşmaya has değildir. Her bir şey ki, müslüman onun açıklamasından üzülür. İşte bunun söz, yazı veya sembol ve işaretle ya da bunların dışında akla gelebilen herhangi bir yol ile onu başkasına bildiren, ulaştıran; böylece o müslümanın manevi kişiliğine zarar veren ve üzüntüye sürükleyen kişi koğucu yani nemmam’dır.

 

Koğuculuğun sebebi, ya koğuculuğunu ettiği kişiye buğz ve düşmanlık veya koğuculuğu götürdüğü kişiye sevgi ve sadakat göstermektir. Yahut da bunu yapan kişinin yaratılışında koğuculuk yapacağından dolayı duyduğu kötü bir lezzet vardır. Bu kişiler, ettikleri koğuculuktan kendilerinin zarar görmesi kesin iken, yine sabredemeyip pislik duygularını dile getirirler ve nicelerinin halini ifsat ederler.

 

İmam Gazâli şöyle der: Koğucu sana bir kimseden koğu getirip, örneğin ‘Filan kişi seni sevmez. Senin hakkında şöyle dedi, senin işini bozmak veya düşmanınla işbirliği yapmak ister’ derse şu beş şeye dikkat etmen gerekir.

 

1.)   Onu tasdik etmemelisin. Zira o kişi koğuculuk etmekle fıskı kesinleşmiş fasık olmuştur. Fasıkın sözü reddolunur, kendisi kovulur. “Ey iman edenler, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu tahkik edin...” [10]

 

2.)   Ona nasihat etmek ve koğuculuktan menetmek, sakındırmaktır. Zira Hak Teala İyiliği emret, kötülükten vazgeçtirmeye çalış!” [11] buyurur. Zira koğuculuk kötülüktür.

 

3.)   Onun koğuculuğu ile aleyhinde konuştuğu o Müslümana su-i zan etmemek gerekir. Zira Hak Teala şöyle buyurur: “Zannın çoğundan kaçının!” [12] 

 

4.)   Onun sözü doğru mudur, değil midir? Araştırmak gerekir. Zira bu, tecessüstür. Hak Teala tecessüsten nehyedip “Birbirinizin kusurunu araştırmayın” [13] buyurmuştur.

 

5.)   Onun koğusunu hiç kimseye anlatmamak gerekir. Eğer böyle yaparsa kendisi de koğucu olmuş olur. Ve kendi nehyettiğini işlemek ardır. Nitekim şair demiştir ki:

 

‘Benzerini yapa geldiğin huylardan başkasını menetme.

Zira kendin yaptığın halde bunu başkasından yasaklaman sana büyük ar (ayıp)dır.’

 

Koğuculuğun insanı ne hallere düşürdüğünü daha yakından görmek için şu ibretli hikâyelere bir göz atmak yeter.     

 

Bilginlerden birisini günün Padişaha koğuladılar. Padişah bilgini azarlayınca, bilgin inkâr etti. Padişah: ‘Bana bunu itimat edilen bir kimse nakletti.’ deyince bilgin: ‘Ey Emir, koğucu insan güvene layık olmaz’ diye cevap verdi. O zaman Padişah: ‘Doğru söyledin.’ diyerek ondan razı oldu, koğucuyu da azarladı.

 

Ömer İbn-i Abdü’l-Aziz’e biri gelip bir başkasını koğulayınca buyurdu ki: ‘İstersen bu hususu inceleyelim, ama yalancı çıkarsan’ “Ey iman edenler, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu tahkik edin.” [14] ayetinin işaretine girersin, “Ötekini berikini daima ayıplayan, gammazlıkla laf getirip götürmeye koşan...” [15] sözüne dahil olursun. İstersen seni affedelim. Bunun üzerine adam: ‘Ey Müminlerin Emiri! Affeyle. Bundan sonra benden koğuculuk sadır olmasın.’ dedi.

 

Arapların güzel ve edebi konuşanlarından Ziyad A’semiyi bir kişi Süleyman b. Abdu’l-Melike koğular. Süleyman emredip ikisini bir araya getirince Ziyad koğucunun yüzüne bakıp der ki:

 

‘Sen öyle bir adamsın ki, gizli olarak sana itimat ettim. Sen ise bu itimadını altüst edercesine açıkça ihanet ettin. Ve bu halinle hıyaneti ve günahı açık olan kişilerin çukuruna düştün.’

     

Zamanın birinde bir kimse köle satar; yalnız satarken kusurunun koğuculuk olduğunu söyler. Buna rağmen bir müşteri seçer, alır. Köle birkaç gün sonra beyinin hanımına varır: ‘Efendi seni sevmiyor, bundan dolayı bir cariye almak istiyor. Ama ben bundan kurtarma yolunu biliyorum. Gece yatarken boğazının altından ustura ile birkaç kıl kes getir. Ben ona efsun yaparım. O zaman sana bağlı bir köle gibi olur.’der. Hanım kölenin sözlerine kanıp onun dediğini yapmaya karar verir. Köle, hanımı bu suretle kandırdıktan sonra efendisine gider ve şöyle der: ‘Ben hanımınızın sizi aldattığını anlamış bulunuyorum. Seni öldürmeyi düşünüyor. Gece uyur gibi ol ki, gerçeği anlayasın.’  Efendi böyle yapar. Gece uyur gibi olur, fakat uyumaz. Hanımının elindeki usturayı boğazının altına dayadığını görünce adam derhal sıçrayıp kalkar ve hiç tereddüt etmeden hanımını öldürür. Ertesi gün kadının akrabaları buna dayanamaz ve adamı öldürürler. Hiç yoktan bir sebeple iki kabile birbirlerine savaş açar ve bir çok kimseler ölür. İşte insanlar arasında laf taşımanın hazin sonu budur. Dolayısıyla insan kiminle dost olduğuna bakmalı ve her söylenen söze inanmamalıdır. Zaten koğuculuğun sonu cennete girememektir. Ayrıca dünyada da bu tür kimselerin sevimsiz, hor ve hakir düşme gibi durumları vardır.

 

Özellikle devlet adamlarının, mevki ve makam sahibi yöneticilerin koğucu kişilere kulak asmamaları çok önemli bir ilkedir. Zira bu kapıyı kapamaz ve münafıkların sözünü reddetmezse, koğucular güç kazanır, çoğalır. Nifakçıların kuvvet bulması sonunda dost ve ahbabı arasında ayrılıklar doğar. Kendisine hizmet edenler ve sair kişilerle devletine hastalık illet olur, saadet eşiğine düzensizlik girer. Sonra da devlet sarayı ile ikbal şerbeti yok olur gider. Ayrıca yaptırım gücüne sahip olan yöneticilere, halkın, yönetim hakkındaki düşünce ve sözlerini ulaştırmak, gereksiz yere ispiyonculuk yapmak toplumda birçok sıkıntının doğmasına sebep olur. Böyle bir hareket günah işlemekte ve düşmanlıkta yardımlaşma anlamını da taşır. Bu ise yasaklanmıştır. Sonuç olarak, iki kişinin arasını bozmak amacıyla birinden diğerine söz taşımak dinimizin haram kıldığı çirkin davranışlardandır. Yine kabir azabının sebeplerinden biri de koğuculuktur. Dolayısıyla bundan uzak durmak müslümana yakışan asil bir harekettir. Hem bu dünya hem de ahiretin kurtarılması için yapılması gereken davranışlardan biri de budur.   

     



[1] Ahlâk Lügatçesi, Ö. N. Bilmen

[2] Hümeze sûresi, 104/1.

[3] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri.

[4] Kalem sûresi, 68/10-11.

[5] Kaf sûresi, 50/18.

[6] İhyau Ulumiddîn, Gazalî, c.VI.

[7] Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Terc., Hadis no: 1156.

[8] Buhari, Edeb, 49.

[9] Buhari, Vudu, 55.

[10] Hucurat sûresi, 49/6.

[11] Lokman sûresi, 31/17.

[12] Hucurat sûresi, 49/12.

[13] Hucurat sûresi, 49/12.

[14] Hucurat sûresi, 49/7.

[15] Kalem sûresi, 68/11.