ŞECAAT
‘Şecaat’, ihtiyaç görülünce, şiddet ve tehlikelere karşı koymak hususunda kalbin yılmaması, ölümün küçümsenmesidir.
İslâm ahlâkı alanında bir klasik hüviyetinde olan Kınalızâde Ali Efendi’nin Ahlâk-ı Alâî isimli kitabı, kendinden önce yazılan eserleri de kapsayan hüviyetiyle, İslâm’ın bünyesinden insanlığın her zaman başvuracağı ahlâk değerlendirmelerini süzmüş ve özet haline getirmiştir. Örneğin ona göre “Ahlâkî Faziletler”in dört ana esası şunlardır: “Hikmet, şecaat, iffet ve adalet”. Kınalızade, bu dört esasın alt basamaklarını şöyle sıralıyor:
Şecaat’in muhtevasında yer alan erdemler ise şunlardır: Kibr-ü nefs (vakar ve olgunluk), necdet (hadiseleri göğüsleme), ulüvv-ü himmet (gayret ve ideal yüceliği), sebat (azim), hilm (yumuşak huyluluk), sükun (ölçülü olmak), şehamet (kendini iyiliğe ve hayra adamak), tahammül (güçlüklere karşı sabır göstermek), tevazu (alçak gönüllülük), hamiyyet (fedakarlık), rikkat (insanlık)
Bu dört ana erdemin daha sonra alt birimlerinin daha alt birimlerine geçilmiştir. Örneğin, “şecaat”in bünyesinde yer alan “sehavet”in de alt birimleri belirlenmiştir. Sehavet’in muhtevasında da şu hasletlere yer verilmiş: Kerem (cömertlik), isar (başkasını kendine tercih etmek), Afv (bağışlama), mürüvvet (ileri insanlık), neyl (yardım elini uzatmak), müsavat (yakınlarına yardım), semahat (cömertlikle fedakârlık), müsamahat (kendi malını başkasının faydasına terketmek). [1]
Şecaat bir Müslüman’da bulunması gereken faziletlerdendir. Allah (c.c) insana, dışarıdan gelecek saldırılardan kendini koruma gücü vermiştir. Kuvvei- gazabiyye de denilen bu güç, dışarıdan gelen saldırılardan önleyen itici bir kuvvettir. Kuvve-i gazabiyye ifrata kaçar, gereğinden ziyade olursa, tehevvür (saldırganlık); tefrite (yokluk, azlık) düşerse, cebanet (korkaklık) kötü huyları; itidal-denge durumunda olursa, din tarafından eğitilmiş, akla bağlı, hikmete uygun olarak işletilmiş şecaat (kahramanlık) fazileti ortaya çıkar.
İnsan dışarıdan gelecek saldırılar karşısında korkak olmamalı, fakat saldırıya haddinden fazla karşılık vererek mütecaviz, saldırgan veya hemen öfkeye kapılan, kızan bir kimse de olmamalıdır. Bu hususta insana yakışan fazilet, saldırıya misliyle cevap vermek, karşılık vermeye gücü yettiği halde affetmek, suçluyu cezalandırmakta haddi aşmamak ve korkup sinmemek olmalıdır.
İbni Mes’ud (r.a.)'dan: Rasûl-ü ekrem (s.a.v.):
“Size göre bahadır ve şecaat sahibi kimdir?” diye sordu.
Kimsenin yenemediği kuvvetli bir kimsedir, dediler. Bunun üzerine Rasûl-ü ekrem (s.a.v.):
“Kahraman o değil, belki hiddet anında nefsine hâkim olan kimsedir.” [2] buyurdu.
Ebu Musa (r.a.) anlatıyor: ‘Hz. Peygamber (s.a.v.)'e, şecaat olsun diye veya hamiyyet (kavmi, ailesi, dostu) için veya gösteriş için mukatele eden kimseler hakkında sorularak bunlardan hangisi ‘Allah (c.c) yolunda’dır? denildi. Rasûlullah (s.a.v.): “Kim, Allah'ın kelamı yücelsin diye mukatele ederse, o Allah yolundadır.” [3] diye cevap verdi.
Şecaat duygusunun yokluğundan meydana gelen korkaklık, Hz. Peygamber (s.a.v.)!in Allah (c.c)’a sığındığı rezaletlerden biridir. Her faziletin en güzel örneklerini Hz. Peygamber (s.a.v.)’de gördüğümüz gibi, şecaatin de örneklerini O’nda görmekteyiz. Hz. Peygamber (s.a.v.), gayr-i Müslimlerle yapılan bütün savaşlara katılmış, zaman zaman en önemli saflarda çarpışmıştır. Bir defasında, Medine’ye bir düşman saldırısı beklendiği günlerde, korkunç bir ses duyulur. Hz. Peygamber (s.a.v.) hemen atına atlayarak sesin geldiği tarafa doğru gider. Geri geldiğinde; “Eğer gerekseydi denize kadar giderdik” buyurur.
Bir defasında, Hz. Peygamber (s.a.v.) uyurken müşriklerden biri kılıcını kaldırır ve ‘şimdi benim elimden kim kurtaracak?’ der. Peygamberimiz (s.a.v.) hiç korkmadan ve telaşa kapılmadan “Allah” cevabını verir. Bu cevap karşısında hayrete düşen ve korkuya kapılan müşrik kılıcını elinden düşürünce, Hz. Peygamber (s.a.v.) kılıcı alır ve aynı soruyu ona sorar. Müşrik ‘eman’ diler, Hz. Peygamber (s.a.v.) de onu affeder. Müşrik, bu âlicenaplık karşısında Müslüman olur.
İnsandaki şecaat duygusu doğru yerlerde kullanılmalı, insanların veya nefsin beğenmesi (gurur ve ucb) için olmamalıdır. Diğer taraftan şecaat, dinin emrettiği veya izin verdiği yerlerde olmalı ve haram olan şeylerde yapılmamalıdır. Örneğin başkalarını ezmek, kuvvet göstermek, hak edilmeyen bir şeyi güç kullanarak almak haramdır.
[1] Kınalızade Ali Efendi, Ahlâk-ı Alâi.
[2] Müslim, İmâret, 149; Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd, 16.
[3] Buharî, Cihad 15, Hums 10, İlim 35; Ebu Dâvud, Cihâd, 26; Nesâî, Cihâd, 21.